‘Phubbing’
kelimesini ilk defa mı duyuyorsunuz?
Hayret, çünkü büyük olasılıkla siz de bir ‘perfect phubber’sınız. Her birimiz
gibi.
Bir örnek vererek anlatayım.
*
Bir hususta akıl danışmak isteyen iki genç
meslektaşımla bir kafede oturmuşuz. Üçümüz de cep telefonlarımızı (silahşörler
gibi) çıkarıp masaya koymuşuz. Ben bir cevap vermeye çalışıyorum. Sohbeti
kendileri talep etmiş olmalarına rağmen, konsantre olmakta zorlanıyorlar. Biri
esnemesini zor engellerken, diğeri bir bip’i bahane ederek kurtarıcı gibi cep
telefonuna saldırıyor.
Beş dakika sonra manzara şu: Ben kendi kendime
konuşuyorum; muhataplarım, başları sanki bana bakıyorlarmış gibi dik ama
gözleri aşağıda, masanın altında tuttukları cep telefonlarıyla oynuyorlar.
Barış Manço’nun dediği gibi ‘kendimi
hıyar gibi hissediyorum’.
*
‘Phubbing’ 2013’te icat edilmiş bir terim.
İngilizce ‘phone’ (telefon) ile ‘snubbing’ (hor görmek, adam yerine
koymamak) kelimelerinden türetilmiş. Özetle, karşınızdaki sizinle konuşurken,
cep telefonuyla oynamaktan söz ediyoruz. Giderek yaygınlaşan ve olağanlaşan bir
saygısızlık.
Akıllı telefonlar artık ütü dışında her işi yaptığı
için, sürekli elimizde. İstatistiklere göre cep telefonumuza günde ortalama 221
kez göz atıyor, günün 3 saat 10 dakikasını cep telefonumuzla konuşmaya veya
oynamaya harcıyormuşuz.
(Ortalamanın
anlamı şudur: Babam cep telefonunu hiç kullanmıyorsa, 3 saat 10 dakika ortalama
demek, bir kullanıcı günde 6 saat 20 dakika telefonuyla oynuyor demektir.)
Arkadaş sohbetlerinde, yemek sofralarında (1),
toplantılarda, iş görüşmelerinde artık muhatabınızla göz göze gelmek neredeyse
imkansız. Tabii ki bu, konuşmakta olan taraf için çok sinir bozucu. (İyi
biliyorum çünkü genellikle konuşan taraf benim :)
Saygısızlık bir yana, bu şartlarda iletişimin
verimli olması da elbette mümkün değil.
(Uzmanlar diyorlar ki, bir insanın, mesela mail’ine
göz attıktan sonra, düşüncelerini toparlayıp konuya dönmesi için ortalama 62
saniye gerekiyormuş.)
Ancak, gençler arasında (2) çok yaygın olan
‘phubbing’e kızmak da kolay değil, çünkü hepimiz birer phubber’ız. Farkında
olmadan hepimiz aynı şeyi yapıyoruz.
Çalışma hayatında ise ‘phubbing’in daha farklı bir
anlamı var. Çalışanlar, bir sorunlarını aktarmaya yahut dert anlatmaya
çalışırken, şefleri, müdürleri bir yandan cep telefonuyla oynuyor, mesajlarına
cevap veriyorsa, haliyle ‘adam yerine
koyulmadıkları’ duygusuna kapılıyorlar. Yöneticilerine ama daha da vahimi,
kendilerine olan güvenleri (ve sonuçta verimlilikleri) azalıyor.
*
Zaten zenginin fakire, büyüğün küçüğe, üstün asta
dikkatsiz davrandığı bir toplumduk.
Zaten birbirine saygısı olmayan insanlardık.
Zaten ‘iletişemiyor’duk...
Bakalım ‘iletişim
çağı’ bize daha getirecek.
(1) Amerikalılar
bu soruna çare olarak ‘phone stacking’
(telefon yığma) diye bir oyun icat etmişler. Bir kafede buluştuklarında, yemeğe
oturduklarında, herkes cebini çıkarıp masanın ortasına bırakıyor, elini ilk kim
cebe atarsa, faturayı da o ödüyormuş!
(2) Bunu inanın
eleştirmek için değil anlamaya çalışarak söylüyorum. Konsantrasyon sorunu
belki, gençler dinlemekte zorlanıyorlar. Sizinle konuşurken başka tarafa
bakıyorlar, bir taraftan cep telefonuyla oynuyorlar, hatta birden bire, siz
konuşmaya devam ederken, kendi aralarında sohbet etmeye başlıyorlar. Hani
telefonda konuşurken karşıdan ses gelmez de hattın kesildiğini fark eder,
boşlukta kalır ya insan, öyle oluyorum. Belki de (hem TV seyredip, hem
bilgisayarda oyun oynayıp, hem mesaj atıp hem ders çalışmak gibi) aynı anda
birçok şey yapabilen gençler, dinlememelerine rağmen, duyabiliyorlar.
Olabilir... (Ben çok konuşuyorum, çocuklar sıkılıyorlar... bu da bir ihtimal
elbette!)
Hürriyet-İK, 25.10.2015