(İzninizle bugün, çok yakın bir tanıdığımın (!) eski bir yazısını okutacağım size. Eski dediğim bir aylık. Blogunda yayımlandığı için üslubu buraya pek uygun değil, fazla kişisel, ama hoş görürsünüz diye umuyorum. Pek çoğumuzun ruh halini anlatıyor...)
Lorrie Moore, bir kitabında ‘Gerçekçi olmayan hayallerinizi gömün, yoksa onlar sizi gömecek’ diyor.
Dünden beri, bir yandan çalışırken, okurken, yazarken, konuşurken, aklımın bir köşesinde bu cümle dönüp duruyor. (Beynin böyle bir becerisi var. Sizden bağımsız hatta habersiz, düşünebiliyor. Yani... genelleme yapmayalım. Beynini düşünmek için de kullananlardan söz ediyorum.)
*
GERÇEKÇİ OLMAYAN HAYALLERİNİZİ GÖMÜN
GERÇEKÇİ OLMAYAN HAYALLERİNİZİ GÖMÜN
YOKSA ONLAR SİZİ GÖMECEK...
Hayal etmek beni hem yaşatıyor, hem de Moore’un dediği gibi ağır ağır, kürek kürek gömüyor.
Dün akşam, mobilyalar tamirde, yere attığım yastıkların üstüne uzanmış, televizyonda bir belgesel seyrediyordum. (Zikretmeye değer çünkü nadir bir andır.) Karıma ‘Aile hayatımda çok mutluyum’ dedim, kulaklarını dikti, arkası ne gelecek diye. ‘Ama o kadar... Gerisi, yani meslek hayatım (para kazanmak için yürüttüğüm çabalar diyelim) ve aile dışındaki özel hayatım tam bir fiyasko...’
Kadınlar böyle laflardan kıllanır.
Açıklamam gerekti. İfadeyi beceremedim.
Aile hayatı hariç, hayatı ıskaladığımı anlatmaya çalıştım.
Yapmayı hayal ettiğim, yapmak istediğim hiçbir şeyi yap(a)madığımı, işin asıl acıklı yanı, yapmayı bile denemediğimi anlatmaya çalıştım. Ama daha kendime anlatamıyorum ki, kafamda şekillendiremiyorum ki...
Kimi insanın hayalgücü o kadar kuvvetli oluyor ki, benim gibi, hayal etmekle yetinmeye alışıyorsun. Hayallerini gerçekleştirmek için harekete geçeceğine, emek harcayacağına, riske gireceğine... hayalle yetiniyorsun. Ayıptır söylemesi bir tür ‘entelektüel mastürbasyon’ mekanizması yani...
Diyeceksiniz ki, ne güzel işte! Ama öyle değil, çünkü bir müddet sonra, sadece hayal olarak kalacağını bilmek, asla nakıs bile olsa teşebbüs safhasına geçmeyeceğini bilmek... hayali hayal olmaktan çıkarıyor.
Hayali hayal yapan, gerçekleşebileceği umudur.
Yaşınız kemale erip, yüzlerce, binlerce nafile hayalden sonra... beyninizin sağ yarısı hayal kurmaya başladığında, o bağımsız ve o muzip sol yarısı, bir yandan ‘NEYE YARAR!’ diyor, ‘LAF BUNLAR, İNANMA!’
Ve siz, önünüzde artık, isteseniz de kimi hayalleri gerçekleştirecek zaman / imkan / cesaret kalmadığını bilerek, hayal bile kur'(a)maz oluyorsunuz.
Hasılı, ben de Fernonda Pessoa gibi, ‘son ayları son ayları geçirmekle geçirdim...’
All work and no play makes Jack a dull boy, all work and no play makes Jack a dull boy, all work and no play makes Jack a dull boy, all work and no play makes Jack...
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 01.08.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder