Hani 12 Mart döneminde polis öğrenci evini basmış, duvardaki (yasak) Karl Marx fotoğrafını gösterip sormuş:
- Kimin resmi lan bu? Deden filan mı?
- Evet abi, dedem! diye atlamış delikanlı.
- Ulan, demiş polis, böyle ak sakallı, nur yüzlü bi' deden var, sen hâlâ gomonistlik yapıyorsun!
Siz de sonunda ak sakalıma rağmen gomonistlik yaptığımı düşüneceksiniz ama, değil!
*
Tarihin her döneminde bütün kurumlar gibi eğitim de egemenlerin ve düzenin hizmetinde olmuştur.
Antik Yunan'da benim bildiğim sadece yönetici sınıfı okuldan yararlanabilmiş.
Feodalite, marabanın cahil kalması ve düzenin sürmesi için, okul mokul açmamış zaten.
İşçinin uyanmasından korkan kapitalizm de insanları eğitme ihtiyacı duymamış.
Ama gün gelmiş, Aydınlanmacı bir takım kendini bilmezler 'Cumhuriyet okulu' diye bir kavram atmışlar ortaya.
Ve halkı eğitmeye; zengin fakir bütün çocukları bir örnek giydirip, yan yana oturtup aklı, bilgiyi, öğrenmeyi yüceltmeye kalmışlar.
Ancak eşitlik ideali neticede (kapitalizmin muhteşem 'uyum kabiliyeti' sayesinde) rekabete dayalı, eşitsizliği besleyen bir eğitim sistemine dönüşmüş.
Bizde de geçilen yol budur. Tabii her şeyin dozunu kaçırdığımız için, fazlasıyla.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında, herkes görece fakirken göz yumulan 'Cumhuriyet mektepleri' fakir ile zenginin ayrışması, sosyal sınıfların daha doğrusu burjuvazinin oluşmasıyla 'rahatsız edici' hale geldi.
Zamanla önce sınıflar, sonra okullar ayrıldı.
(Mesela 1960'ların sonunda, Levent'te, karşı karşıya iki devlet ilkokulu vardı. Çocuklar ortadaki bahçede birlikte oynarlardı. Sonra ders zili çaldığında, Levent'in o zamana göre 'orta halli' ailelerinden gelen çocuklar Levent İlkokulu'na, çevredeki fakir gecekondu mahallelerinden gelenler de Şehit Kubilay İlkokulu'nda dönerlerdi.)
Bugün, fark çok daha belirgin ve hayasız, çünkü muktedirler bir zamanlar fakir olduklarnı unutarak (unutmak için) suçluluk duygusunu üstünden attı:
Bugün artık fakirler devlet okullarına, parası olanlar özel okullara gidiyor.
Milli Eğitim'in ve 'Cumhuriyet mektepleri' felsefesinin temel taşı olan ŞANS EŞİTLİĞİ kavramı tamamen unutuldu.
Okullar eşitsizliği pekiştiren, eşitsizlik yaratan kurumlar haline geldi.
Not sistemi ve sınav sonucu baskısıyla önce çocuklar, ardından öğretmenler, derken okullar birbiriyle yarışır hale getirildi.
Eğitim sistemi de dev bir 'ekonomik sektör' haline dönüştü.
Ana babalar bu trilyonluk oyunda (benzeri olmayan absürt sınav sistemi yüzünden) oynamaya ve kaybetmeye mahkum birer piyon.
Dilim varsa 'rehin' diyeceğim...
Türkiye'de devlet - Anayasa'daki sosyal devlet martavalına rağmen - halkın eğitimini tamamen 'özelleştirmiş' durumda.
Bütün eğitim sistemi 'paralı' hale gelince de, parası olanlarla olmayanlar arasındaki eşitsizlik (ve haksızlık) uçurumu kapatılamaz bir hale geldi.
Çünkü bir kısır döngü oluştu:
Parası olan daha iyi okula gider -> Daha iyi okullarda okuyan daha çok para kazanır -> Parası olan çocuğunu daha iyi okula gönderir -> vs vs
Özel okullar, özel üniversiteler mutlaka olacak. 'Özgür eğitim' için olmazsa olmaz.
Ama devletin, temel görevlerini 'özelleştirme' hakkı yoktur.
Yoksa... Sağlık gitti, eğitim gitmek üzere, güvenlik ve adalet de sırada...
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 09.10.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder