Emmanuel Terray, son yıllarda çok moda olan bir ifadeyle 'sıradışı' bir aydın.
Hadiselere farklı ve sosyal bilimler açısından doğru olduğuna inandığı bir açıdan bakabilmek için, geçerli inaçlara ve akımlara karşı durmaktan, eleştirilmekten korkmayan bir antropolog.
Yakında çıkan bir kitabıyla ilgili bir söyleşide (1996 yılında Paris'te bir kiliseye sığınan ve eylemleri Fransız kamuoyunu ikiye bölen) 'kimliksiz' sığınmacılarla ilgili şöyle diyor:
‘Kimliksizler eyleminin ilk günlerinde, destek verenler konuya sadece insan hakları açısından ve toplum tarafından dışlanan bu insanlara duyulan acıma hisleriyle bakıyordu. Bense, Fransız toplumunda kimliksizlerin yeri ve rolü nedir, bunu anlamaya çalıştım. Gördüm ki, sayıları 30 yıldır değişmiyor - 40 bin civarında, ve hep aynı alanlarda istihdam ediliyorlar: İnşaat, otelcilik, lokantacılık, ev hizmetleri, temizlik, güvenlik... Bunların hepsi (daha ucuz işgücü olan ülkelere) 'taşınamayan' iş alanları. Bundan şöyle bir sonuç çıkardım: Kimliksizler (yani kaçak işçiler) taşınamayan sektörlerde var olan bir işgücü talebine cevap oluşturuyor. Devletin bu insanlara oturma ve çalışma izni vermemesinin sebebi de, kaçak işçileri korku içinde yaşatıp ücretleri düşürmek.’
*
IQ testine girmek yürek ister. İşin ucunda 'tamamen ortalama' hatta 'embesil' çıkmak da var.
Anneler babalar da, çocuklarının IQ testlerinde elde ettiği sonuçları kabullenmek istemiyorlar.
Kuzguna yavrusu şahin görünürmüş ya, herkes çocuğunun Einstein'a çeyrek kala bir zekaya sahip olduğuna inanıyor.
Sonra test sonuçları genelde 'ortalama zeka'yı gösterince, özellikle anneler isyan ediyor:
‘Ya yöntem yanlış ya testi yapan kötü niyetli. Yani Saniye'nin ağzının salyası akan o salak oğlu benim çocuğumdan daha mı zekiymiş şimdi!’
Pek de öyle değilmiş, müsterih olun!
PNSA adlı son derece ciddi bir bilim dergisinde yayımlanan bir makaleye göre ‘IQ ve benzeri testlerde iyi puan alamayan çocukların asıl sorunu zeka düzeyleri değil, motivasyon eksikliği. 2 bin genci yıllarca takip eden bu uzmanlara göre IQ testleri çocukların entelektüel kapasitesini değil, motivasyonunu ölçüyor. Hatta bu testler, aileler ve çevre sonuçlara bakarak kapasitelerini abarttığı (ve beklentileri yükselttiği için) IQ'su yüksek çıkan çocuklara zarar da veriyormuş.
*
Okulda yoklama 'isim sırasına göre' yapılır ya, hatırlarsınız.
Bu yöntem meğer tüketiciyi ömür boyu etkilemeye devam ediyormuş.
Adı 'Z' harfiyle başlayan tüketiciler, bir satın alma fırsatı karşısında, soyadı 'A' ile başlayanlardan çok daha reaktif oluyorlarmış.
Uzmanlar bunu okul günlerine bağlıyorlar:
Adı A,B,C gibi alfabenin ilk harfleriyle başlayan çocuklar genellikle sınıfın ilk sıralarında oturur ve her şeyi diğerlerinden önce yaparlar.
‘Çocuklar, isimlerine bağlı olarak yaşadıkları olumsuz ayrımcılığa tepkiyi hayat boyu koruyorlar’ diyor uzmanlar.
‘Adı alfabenin son harfleriyle başlayan bir tüketici, ön sıralara geçmeye - herkesten önce davranmaya - çalışıyor. Adı ilk sıralarda olanlar ise, önce kendileriyle başlanmasına alışık oldukları için, fırsatların üstüne atlama ihtiyacı duymuyorlar. Satın almak için acele etmiyorlar.’
Uzmanlara göre birincilerle sonuncular arasında yüzde 20-25'lere varan bir 'cevap süresi farkı' var imiş.
Aynı araştırmacılar ‘Soyadı A ile İ arasında bir harf olanlar, ne kadar şanslı olduklarının farkında değiller’ diyorlar.
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 08.05.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder