15 Nisan 2012 Pazar

Ölümle korkutup sıtmaya razı etmek

Hürriyet İK’nın bu haftaki kapak konusu şirket içi dedikodu ve söylentiler.
Özellikle zam dönemlerine tesadüf eden işten çıkarma, terfi, tayin ve tabii ki ücret zammı söylentileri.
Burcu’nun (Özçelik) haberinde okuyacaksınız; uzmanlar bunun performansa bağlı olduğunu ve çalışan performansını olumsuz etkilediğini söylüyorlar.
İşin bilimsel izahını bilmem, ama insanların bir arada bulunduğu yerde, söylenti ve dedikodu kaçınılmaz.
Özellikle de, haberde söylendiği gibi, yönetimin opak (şeffafın tersi) olduğu, İK politikalarında herkesin bildiği standartların değil alaturka yöntemlerin hâkim olduğu şirketlerde.
Çalışanların - herkesin kabul ve takdir ettiği - başarıları ve performanslarına göre değil, başka (!) kriterlere göre ücretlendirildiği, terfi ettiği şirketlerde.
Bunların bir kısmı, masum değil tabii ama, ‘insanî ve anlaşılabilir’ davranışlardır.
Kıskançlıklar, işiyle ilgili korkular, aşağılık duygusu, başarılı ya da işinde başarısız ama kendini yutturmada başarılı olanlarla başa çıkamayacağını bilmenin verdiği asabiyet, haksızlığa uğradığı inancı...
Altta kalanlar’ın tek tutanağı, tek silahı, sızlanma, şikayet, söylenti hatta dedikodudur.
Ama bunların bir kısmı da kasıtlı ve kötü niyetli söylentilerdir.
Sadece insanların, kendilerine rakip gördüklerini ve cepheden saldırmaya cesaret edemediklerini karalamak için attığı çamurdan, çıkardığı dedikodudan bahsetmiyorum.
Hani polis romanlarında bir kural vardır:
Suç kimin işine yarıyorsa, suçlu odur!
Bu söylentilerin kimin işine yaradığına bir bakalım.
Gelin uçuk bir senaryo yazalım ve lafı uzatmamak için tamamen hayali bir ülkeden ve tamamen hayalî şirketlerden örnek verelim:
2011 yılının resmi yani yalan enflasyonu yüzde 8 olsun.
Şirketler; evinin kirası, elektriği-suyu, doğalgazı, çocuğunun okul taksidi, ödediği yol parası vesaire diyelim yüzde 15 pahalılaşan yani resmen fakirleşen çalışanlarına yüzde 8 ücret zammını nasıl kabul ettirecekler?
Görece en dürüstü bunu ‘çalışanını enflasyondan korumak için ücret ayarlaması’, en yüzsüzü de ‘iyileştirme’ diye yutturacak da, bunu nasıl yapacak?
Kasım-Aralık aylarında tesadüf bu ya bir söylenti çıkıverir şirket içinde.
- Ya sıfır zam ya da yüzde 3 diyorlar! Daha da kötüsü, yıl sonunda 150 kişiyi işten çıkaracaklarmış.
Haydiii, önce mırıltı, sonra homurtu şeklinde, bu haber 24 saatte yayılır bütün şirkete.
Söz konusu sanal ülkede çalışanların bir örgütü filan olmadığından, herkes yönetimin karşısında tek başına, kaderiyle başbaşadır.
Bir müddet sonra öfkenin yerini sağduyu (!) yani korku alır.
Herkes yüksek sesle atıp tutmayı sürdürür, ama içinden bir ses ‘İnşallah işten çıkarılacaklar arasında ben yokumdur’ diye dua etmeye başlar.
Aslında yüzde 3 de fena bir rakam değil şimdi. Zaten kız da okulu bitiriyor hayırlısıyla bu haziranda...
Sonra, Ocak ayı gelip de zammın yüzde 3 değil yüzde 8 olduğunu, tensikata kurban giden 150 değil ama 30 arkadaşı arasında kendisinin bulunmadığını öğrenen, yani siz deyin ‘eşeğini önce kaybedip sonra bulan’, ben diyeyim ‘ölümle korkutulup sıtmaya razı edilen’ çalışan derin bir oh! çeker.
Acı hap yutturulmuş, ‘plasebo zam’ yedirilmiştir.
*
İsyan ettiğinizi duyar gibiyim:
- Yahu bütün şirketler kötü niyetli mi? Yapma Serdar allanıverenrsen!
Değil elbet! Zaten ben de ‘uçuk bir senaryo’ ve  sanal bir ülke ve sanal şirketler’ demiştim.
Zaten söylentiyi yönetimler çıkarıyor da demedim, ‘kimin işine yaradığına bir bakalım’ dedim.
Ama opak İK politikalarında ısrar edenler; şeffaflıktan, açıklıktan ve ücret, tayin ve terfi yönetimine bir standart getirmekten korkanlar...
Bir şeyleri gizliyorlar, bir ayıbı hatta bir suçu örtüyorlar demektir.
O zaman, gene polis romanlarında olduğu gibi, gerçek suçlu olmasalar bile, şüpheli muamelesi görmeleri kaçınılmaz!


Serdar Devrim, Hürriyet-İK 13.11.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder