Çalışma hayatında artık daha çok kadın var ve kadınlar giderek daha tepe noktalara yükseliyorlar. Bu çok olumlu bir gelişme.
Cinsiyet ayrımcılığının ağır ağır da olsa gerilediğinin, 'cam tavanlar'ın nihayet delinmekte olduğunun işareti diye sevindirici.
Hürriyet İK'da sık sık konu ettiğimiz, kadınlara özel niteliklerin ve meziyetlerin çalışma hayatına katacaklarını düşündükçe sevindirici. (Bu konuda ben tarafım çünkü yakın çevremden de görüleceği gibi, kadınlarla çalışmayı tercih ederim.)
Türkiye'nin her şeye rağmen, bir yandan medenileşmekte olduğunun kesin kanıtı olduğu için sevindirici. (Bu kadar söylemekle yetineceğim, çünkü bu konu siyasî hale gelebilir.)
Uzun lafa gerek yok, her açıdan sevindirici.
İş hayatında, sosyal hayatta, meslek örgütlerinde, derneklerde, STK'larda kadınların ağırlığı giderek daha çok hissediliyor.
Kadınları (hani Cem Yılmaz'ın dediği gibi) siyasette de görmek istiyoruz amma...
Aması var.
Önümüzde - bizi korkutan - çok kötü örnekler var.
*
Amin Maalouf, Semerkand adlı kitabında - roman bu ya - Selçuklu büyük veziri Nizam-ül Mülk, şair filozof Ömer Hayyam ve tarihin bilinen ilk terör örgütü ve intihar komandoları Haşhaşîler'in pîri (Dağdaki İhtiyar lakaplı) Hasan Sabbah'ı bir araya getirir.
Nizam-ül Mülk, Ömer Hayyam'a, kurmayı planladığı büyük istihbarat örgütünün başına geçmesini önerir. Hayyam - akıldan ve yarım yamalak söyleyeceğim - ‘İnsanın devlet hizmetini yapması için kendini unutması, her türlü ihtirastan arınmış, pîrüpak olması gerekir. Oysa o noktaya yükselebilmek için başkalarını çiğnemek lazım. Ben kimseyi çiğnemek istemiyorum’ diyerek reddeder. Ve örgütün başına Hasan Sabbah gelir. Gerisi malum...
*
Şaka yollu 'Çok yükselmiş kadınlardan korkarım ben' derim sık sık.
Özellikle de tepe noktalara gelmiş kadınların yüzüne söylemeyi severim bunu.
Kızsınlar ve hesap sorsunlar isterim. Ki gerekçemi söyleyeyim.
Şudur:
Türkiye gibi maço, hatta mizojin (kadın düşmanı) bir toplumda, önüne her türlü engel koyulurken, erkeklerin arasından sıyrılıp yükselmiş bir kadından korkulur, diyorum. Tabii şaka yollu. Yemiyor.
Ve siyasetten örnekler veriyorum.
Yakın tarihimizde bir kadın başbakanımız, bir iki de kadın belediye başkanımız oldu mesela. Bence, kadınlara zarar veren, kadınların imajını zedeleyen, siyasete girmelerini uzun süre için erteleyen kadın siyasetçilerimiz. Genellemeden.
Kadın seçmen bile 'Kadınlar siyasette böyle olacaksa, yahut böyle kadınlar siyaset yapacaksa... olmaz olsun!' der oldu.
Açıklamam da şudur:
Türkiye'de yapıldığı şekliyle (hadi efendiliği elden bırakmayalım) 'çirkin' olan siyasete girmeye heveslenecek, bunu göze alacak kadınlar haliyle 'böyle' olurlar.
Ondan sonra, bunca erkek egemen, bu kadar çirkin ayak oyunlarının yapıldığı, insanın insanlığından bu kadar taviz vermesi gereken bir ortamda, yüzlerce, binlerce kaşarlanmış erkeğin arasında tutunmayı başaran, hatta yükselmeyi, hatta hatta tepelere gelmeyi başaran bir kadını... varın siz tahayyül edin!
Korkarım!
*
Artık çalışma hayatında 'erkeklerin arasından sıyrılıp yükselmesi gereken', erkeklerden beter, korkunç yaratıklara gerek yok. Çünkü pek çok alanda artık kadınlar eşit olarak temsil ediliyorlar. Derneklerde, meslek kuruluşlarında, STK'larda da gelişme aynı yönde.
Kadınların artık hemcinslerinin yarattığı kötü imajı silip, kalan son kaleyi de fethetmeleri zamanıdır.
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 21.03.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder