Paris yakınlarında bir yerde, küçük bir kreşte, pedagoglar çok ilginç bir deneme yapıyorlar:
Cinsel ayrımcılığa sebep olan düşünce ve davranış kalıplarının önüne geçmek için ‘aktif eşitlikçi pedagoji’ adını verdikleri bir yöntem deniyorlar.
Le Monde’da okuduğum Gaëlle Dupont imzalı habere göre (9-10 eylül):
- Bebeklikten itibaren öğrenilenler, yaşananlar, ileri yaşlarda cinsiyet ayrımcılığının yatağını yapan düşünce ve davranış kalıplarını şekillendiriyor.
- Daha küçücük yaşta, kızlarla erkeklerin kendilerine olan güveninde ve tepkilerinde önemli farklar görülüyor. Bir örnek: Küçük çocuklara, korkacakları bir hayalet filmi izlettirilmiş. Kızlar odadaki bir büyüğün etrafında kümeleşip çok korktuklarını söylerken, erkek çocuklar ekrana koşup hayaleti yumruklamaya başlamışlar.
- Kreşin müdürü hanım “Çocuklar taklit yoluyla kişilik oluşturdukları için büyüklerin etkisi çok önemli” diyor, “Çocuklarımızı, aklımızdaki tasvire göre ve toplumun onlardan beklentileri yönünde eğitiyoruz. Kızlar uslu ve güleryüzlü, erkekler cesur olmalı…”
- Ve bu konuda tek suçlu ana baba değil; eğitimciler, medya, edebiyat, oyuncak sanayii, çocuklara hizmet ve ürün satanlar da çocukları bu kalıplara girmeye zorluyorlar.
- Kreşin, klasik bir kreşten farkı yokmuş. Ancak ‘aktif eşitlikçi pedagoji’ gereği, cinsiyet farkını yok farz etmeksizin, çocukları (erkek çocuklara mavi, kızlara pembe; erkeklere otomobil, kızlara tabak, tencere) şekil kalıplarına tıkıştırmamaya özen gösteriliyormış.
- “Her kreşte ne oyuncak varsa, bizde de o var. Ama kızlara canları isterse kamyonla oynayabileceklerini, gürültü edebileceklerini, duvara tırmanabileceklerini, bağırıp çağırabileceklerini gösteriyoruz. Bebekle oynamak isteyen erkek çocukları da cesaretlendiriyoruz.”
- Maksat kalıpların oluşmasına engel olmak ve önlerinde çok seçenek olduğunu göstermek.
- Lille 1 Üniversitesi’nden uzman sosyolog Geneviève Cresson “Cinsiyet ayrımcılığı kızların şansını kısıtlıyor. Ama oğlanlara da zarar veriyor çünkü erkekler de agresif olmaya ve duygularını saklamaya zorlanıyor” diyor.
- Kreşte tamirat atölyesi ve mutfak atölyesi varmış. Alışılmışın tersine, birincisinin hocası kadın, ikincisinin erkek. Herşey cinsiyet ayrımcılığını yaratmayacak şekilde düşünülmüş, çocuklara yaptırılan aktiviteler, kadın-erkek büyükler arasındaki ilişkiler, hatta kullanılan kelimeler bile. “Kız çocukları övmek için hep güzel olduğu, erkeklere de kuvvetli olduğu söylenir. Bu klasik kalıplaşmış bir söylemdir.”
- “Ana babalar, büyükler kız ve erkek çocuklara farklı davrandıklarının farkına varıp, düzeltmek için ciddi bir efor harcamak zorundalar. Oysa hiç ayrım yapmadıklarını zannediyorlar.”
- Tabii ki bu denemenin başarılı olması için, çok farklı sosyo-ekonomik çevrelerden de olsalar, çocukların ana-babalarının desteği çok önemli.
- Uzmanlar bu uygulamanın çocukları kız-erkek birbirlerine eşit ve saygılı davranmaya yönelttiğine, ileride aile içi şiddeti azaltacağına inanıyorlar. Ama tabii ki kreşle sınırlı kalmaması, çocukların eğitimi boyunca aynı felsefe ile yetişmesi şartıyla.
Kurtçuk olarak yaşayan canlı
Aksolot ya da bilimsel adıyla Ambystoma mexicanum ‘urodela’ takımından ‘ambystomatidae’ familyasından bir ‘amfibyum’dur.
(Buraya kadar bir şey anlamadınız. Benim gibi. Galiba hem karada hem suda yaşayabilen bir tür kuyruklu kurbağa anlamına geliyor bu laflar.)
Meksika göllerinde yaşayan aksolot, son yıllarda biliminsanlarını çok ilgilendiren bir tür; çünkü kopan bir bacağını, çıkan bir gözünü yenileyebildiği gibi, beyninin zarar görün bölümlerini bile yeniden üretebiliyor. Bu müthiş yeteneğin sırrını çözmenin tıp için ne anlama geldiğini herhalde söylemeye gerek yok.
Bu konuda çok makale ve haber çıktı, detayına girmeyeceğim.
Ancak bu canlının bir diğer özelliği var ki, ondan biraz söz edeceğim.
Aksolot, hiç ergin hale gelmeden, bütün ömrünü larva yani kurtçuk olarak geçirebilen nadir türlerdendir. O kadar ki aksolot, kurtçuk halindeyken yani büyümeden cinsel erginliğe erişip çoğalabilir.
Aksolotun bu özelliği seni niye ilgilendiriyor a Serdar?
Takip edenler bilirler. Mesela bir aralar, modern insanın (homo sapiens sapiens) atalarıyla Nearderthal adamı’nın bir arada yaşadığını, çitfleştiğini, çocukları olduğunu okuyunca, Beyoğlu’ndaki magandaların kökenini keşfettiğim için çok sevinmiştim. (1)
Bir diğer yazıda oyuncu Tamer Karadağlı için ‘argonot’ benzetmesi yapmış, sonra da bu deniz canlısının özelliklerini anlatmıştım. (2)
Kafamı kurcalayan bir takım tuhaf insan davranışlarının evrimsel kökenlerini bulmak beni mutlu ediyor galiba.
İş toplantılarında, şirket içi ilişkilerde (buna ilişki değil itişki demek daha doğru olur ya gerçi), ‘hiç ergin hale gelmeden, bütün ömrünü larva yani kurtçuk olarak geçirebilen’ öyle canlılar görüyorum ki…
Hâlâ ilkel egosunu aşamamış, kendini ispat (hatta sidik) yarışında; küçücük çıkarları yahut ‘büyüklerin’ gözüne girmek için, kendi yetersizliğini örtmek için her türlü yalanı hiç utanmadan söyleyebilen; yüzünüze gülüp arkanızdan konuşan, kaypak, dönek bir takım ‘gelişmesi tamamlanmamış larvalar’.
İşin kötüsü bunlar, aksolot gibi, hasar gören parçalarını yenilemeyi ve her ortamda ve her şartta yaşamayı becerebiliyorlar.
Ve kurtçuk halindeyken bile çoğalmalarını sürdürüyorlar.
Bir diğer yazıda oyuncu Tamer Karadağlı için ‘argonot’ benzetmesi yapmış, sonra da bu deniz canlısının özelliklerini anlatmıştım. (2)
Kafamı kurcalayan bir takım tuhaf insan davranışlarının evrimsel kökenlerini bulmak beni mutlu ediyor galiba.
İş toplantılarında, şirket içi ilişkilerde (buna ilişki değil itişki demek daha doğru olur ya gerçi), ‘hiç ergin hale gelmeden, bütün ömrünü larva yani kurtçuk olarak geçirebilen’ öyle canlılar görüyorum ki…
Hâlâ ilkel egosunu aşamamış, kendini ispat (hatta sidik) yarışında; küçücük çıkarları yahut ‘büyüklerin’ gözüne girmek için, kendi yetersizliğini örtmek için her türlü yalanı hiç utanmadan söyleyebilen; yüzünüze gülüp arkanızdan konuşan, kaypak, dönek bir takım ‘gelişmesi tamamlanmamış larvalar’.
İşin kötüsü bunlar, aksolot gibi, hasar gören parçalarını yenilemeyi ve her ortamda ve her şartta yaşamayı becerebiliyorlar.
Ve kurtçuk halindeyken bile çoğalmalarını sürdürüyorlar.
(1) Hürriyet-Pazar, 09.05.1999 veya Hürriyet-internet, 17.06.2004 (http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=234405)
(2) Hürriyet-internet, 02.08.2004 http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=245999
Hürriyet İK - 16.09.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder