24 Aralık 2012 Pazartesi

Bir kıyamet daha geride kaldı

Bu yazıyı okuyorsanız eğer, bu sefer de kıyametten yırttık demektir.

Gerçi benim içim rahattı: Biz asla bir işi söylenen gün ve saatte yapamayız, bu bir.

İşimize gelmedi mi, ‘zaman aşımına kadar oyalamakta’ üstümüze yoktur, bu iki.



*

Demek ki gene böyle bir kıyamet geyiği dönüyormuş ki, Ekim 2003’te Hürriyet internetteki köşede bir küçük ‘anket’ yapmışım.

Sormuşum: “Altı ay sonra dünyanın yok olacağını öğrenseniz ne yapardınız?

İki zıt ve radikal tepki gelmiş bu soruya; okurlar her zamanki gibi, kabaca iki büyük gruba ayrılmış Bursa şeftalisi misali:

Sağ köşede ‘apokaliptik’ okurlar.

Sol köşede ‘hedonist’ okurlar.

Toplu cevaplar şöyleymiş:

Ölümü beklemem, intihar ederdim : % 43.9
İşimi bırakır, sevdiklerimle birlikte olurdum : % 36.9
Bol bol seyahat eder, dünyayı görürdüm : %   9.5
Gıcığım olan biri(leri)ni temizlerdim : %  2.8
Kredi kartımla bol bol harcama yapardım : %  2.2
Çalar, çırpar, saldırır... Her türlü pisliği yapardım : %  2.0
Depresyona girer, köşemde beklerdim : %  1.4
Belki sadece ben kurtulurum diye hazırlık yapardım : %  1.3

*
Korkunç değil mi?

Tabii ki bu bir bilimsel anket değil, aslında istatistik açıdan da bir şey ifade etmiyor, ama gene de…

Demek yüz kişiden 44’ü böyle bir ihtimal karşısında ölümü seçecek.

49’u ölmeyi, öldürmeyi, talanı seçecek.

(Ki bence ‘Çalar, çırpar, saldırırdım’ cevabı çok daha yüksek olmalıydı.)

Muhtemelen, çoluğunu çocuğunu korkunç bir ölüme terk etmektense, onları da ‘beraberinde götürmeyi’ tercih edecek...

Tabii, anket sonucunu tartıştığımız bir meslektaşımın dediği gibi, ‘Dünyanın sonunun ne şekilde geleceği’ çok önemli, belirleyici. Herkes uykusunda ölecekse, kolay... Yani ‘korkunç bir ölüm’ ihtimali insanları intiharı tercih etmeye itiyor, olabilir.

Ama gene de – demek ki - apokaliptik tarikatlara (kıyamet tarikatlarına) şaşmamak gerekmiş…

Demek ki, insanları bir şekilde dünyanın sonunun geldiğine ikna ettiniz mi, topluca intihara götürmek çok kolay!

‘Şiddet toplumu’ dedikleri şey bu olsa gerek.
‘İşimi gücümü bırakır, sevdiklerimle birlikte olurdum’ (% 36,9) diyenlerle, ‘Bol bol seyahat eder, dünyayı görürdüm’ diyenlerin (% 9,5) tepkisi daha - sağlıklı diyerek diğerlerini hasta etmeyelim de - daha ‘insanî’ en azından...
*
Ben mi ne yapardım? sorusuna da cevap vermeye çalışmışım o mizahî olmaya çalışan yazıda.
‘Senaryoyu yazan ben olduğuma göre, hile yapardım’ demişim ve anlatmışım:
Bir defa, bir gazeteci olarak öyle gazetelerde her yazana, televizyonda her söylenene, yarım yüzyıla yaklaşan bir Türk olarak da bizi yönetenlerin herhangi bir dediğine kolay kolay inanmayacağıma göre, hesaplarımı iki senaryo üzerine birden kurardım:
1.Belli mi olur abi!.. senaryosu
2.Bize bir şey olmaz abi!.. senaryosu
Özetle sevdiklerimle bol bol birlikte olurken, nasılsa gidiyoruz diye gıcık olduklarımın canını yakardım.

Ama bu arada, fırsat bu fırsat, dünyanın sonu diye paniğe kapılan insanların evini, arabasını yok pahasına kapatır; yahut, ‘Göktaşı filan çarpar, 2B’ye girdi ayağına üstüne otururuz’ hesabı, Belgrad Ormanı’nın etrafını çitle çevirir, Boğaz sırtlarına gecekondu dikerdim... demişim o gün.

Aslında toplum olarak yapımızı da özetlemişim:

Hem apokaliptik, hem hedonist; hem büyük gönüllü, hem fırsatçı egoist; hem çocuk gibi masum hem potansiyel katil...

*

21 Aralık geyiğini ben de gülümseyerek izledim sizin gibi.

Hayat o kadar tekdüze ki, mesire niyetine AVM’lerde gezen, eğlence diye televizyonda birbirinden salak dizileri izleyen insanların, hayatlarına Kıyamet korkusuyla biraz tuz biber katmasında şaşacak bir şey yok.

Muktedirlerin de işine gelir, dikkatleri başka yere çeker.

Benim açımdan acıklı olan medyanın haliydi.

Yazmayı bile istemiyor canım: İçim sızladı!
 

Not: Yenileri çıkacaktır ama, sıradaki kıyamet Isaac Newton’un öngördüğü, o da 2060’ta. Beni uyandırırsınız artık!

Hürriyet-İK, 23.12.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder