15 Mart 2013 Cuma

Bu kanaat değişmeli

Her eğitim kutsaldır, her meslek muteberdir.



Fransa en iyimser hesapla ekonomik açıdan 2 Türkiye ediyor. Eğitim ve kültür açısından herhalde 20 Türkiye eder.

65 milyon nüfuslu Fransa’da üniversiteye kayıtlı toplam öğrenci sayısı 1,4 milyon. Bunların 850 bini lisans öğrencisi; gerisi mastır ve doktora. Demek ki Fransa’da her yıl üniversiteye yazılan lise mezunu sayısı 250 bin civarında.

75 milyon nüfuslu Türkiye’de, önümüzdeki pazar yapılacak (erken kalkanın adını değiştirdiği) üniversite sınavına 1,9 milyona yakın çocuğumuz girecek. 1 milyona kadarı, açık öğretim dahil, iyi kötü (ezici bir çoğunluğu tabii ki kötü) bir yere ‘kapağı atacak’. Gerisi açıkta kalacak. Umutları yıkılacak, emekleri ve ailesinin harcadığı servet boşa gidecek.

*
Sizce, Fransa’nın 8 katı üniversite öğrencisine ihtiyacımız olabilir mi bizim?

İstatistik özürlü Türkiye’de üniversite mezunu işsiz sayısının 500 bine ulaştığı, 5 işsizden birinin üniversite diplomalı olduğu söyleniyor.

Aç kalmamak için ‘ne iş olsa yaparım’ diyerek bir iş bulabilenlerin ne kadarının eğitimini aldığı alanda çalıştığı, ne kadarının işinden, maaşından mutlu olduğu ise muamma.

Özel üniversiteleri, dershaneleri, özel ders veren hocaları, kitap-kitapçık pazarlayanları, korsanları, tarikatları ile milyarlarca dolarlık korkunç bir ‘talan ekonomisi’ haline gelen ‘b.tan seçmeli’ eğitim sistemimiz her yıl yüz binlerce ‘yetersiz eğitim almış potansiyel işsiz’ üretiyor.

Adam gibi bir mesleki eğitim alacağına, temel öğretimden öte hiçbir halta yaramayan bilgileri, onları da anlayarak öğrenerek değil, ezberleyerek ve 5 seçenekten birini işaretleyecek şekilde bellemiş; düşünemeyen, analiz edemeyen, olmayan fikriyle sözlü yazılı bir cümle kurmaktan aciz potansiyel diplomalı cahil işsizler ya da kalifiye olmayan, başarısız ve mutsuz çalışanlar üreten bir sistem. Bu sistem için üste milyarlarca dolar ve sınırsız bir emek harcıyoruz.

*

Bunun böyle olduğunu bile bile ana-babalar ve çocuklar niye illa üniversite diye yırtınıyorlar? 

Çünkü yanlış bir hava estiriliyor. Çünkü ‘üniversite bitirmeyene iş yok, kız yok’. Çünkü Necla Hanım komşusuyla, eltisiyle sidik yarışında: ‘Büşra üniversitede okuyor, Emir mühendis olacak teyzesi’ demesi lazım. Anneler babalar, ama bitirince iş bulamasın, ama üç kuruşa çalışıp sürünsün, yeter ki çocukları mühendis olsun, doktor olsun, mimar olsun, en azından bir üniversiteye kapağı atsın istiyorlar. Bunun için baskı yapıyorlar. En iyi niyetlileri ‘biz okuyamadık onlar okusun’ diye aç bilaç, çocukları istiyor diye üniversiteyi kazansın diye çırpınıyorlar.

Peki ya gençler? Onlar da yaşıtlarıyla sidik yarışında, öyle bir karizma sorunu ki, babalarına, arkadaşlarına, kızlara ‘üniversiteyi kazandım’ demek zorundalar. Zaten seçim yaparken ‘bitirince ne yaparım?’ diye akıllarına bile gelmiyor. Ya ana baba baskısıyla, ya arkadaş gazıyla, ya modaya uyarak bölüm-meslek-gelecek seçiyorlar.

Ama ne yazık ki, Türk ekonomisi her yıl, diploması olan mesleği olmayan yüz binlerce gence iş yaratamıyor.

Ve bu arada sanayici, iş adamı ‘kalifiye eleman bulamıyorum’ diye kıvranıp duruyor.

Üniversite ve üniversite mezunu sayısı artıyor. Üniversite mezunu işsiz sayısı artıyor. Ekonominin kalifiye eleman ihtiyacı artıyor.

Bu denklemde bir aptallık yok mu?

Ne yapacağız?

*
Ben, basına, televizyonlara, iş adamlarına, meslek kuruluşlarına, STK’lara… hasılı kamuoyu önderlerine çok önemli bir görev düştüğüne inanıyorum:

Esen bu yanlış havayı değiştirmek.

Sanki herkesin mutlaka en uyduruğu da olsa bir üniversite diploması alması gerekir inancını kırmak. Önemli olan gençlerin yarın adam gibi bir meslek ve bir iş sahibi olması, hayatını haysiyetiyle kazanması ve mutlu olması. Ana babalara, çocuklara bunu anlatmak.

Ve, bunun için, üniversite dışı eğitimlerin, üniversite diploması gerektirmeyen mesleklerin itibarını yükseltmek.

Meslek liselerinde, meslek okullarında okumanın başarısızlık değil, akıllılık olduğunu göstermek.

Kalfalığın-ustalığın, tesisatçılığın, kaportacılığın, bahçıvanlığın, marangozluğun; mühendislik, doktorluk, mimarlık, gazetecilik kadar itibarlı, üstelik Türkiye’nin şartlarında çok daha geçerli meslekler olduğunu topluma anlatmak.

Öyle bir hava estirmek ki ‘meslek okulunu kazandım’ demek, ‘soğuk demirci ustası olacağım’ demek fiyaka haline gelsin.

Koç çok haklı, bu gerçekten bir ‘memleket meselesi’...


Hürriyet-İT, 17.03.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder