Fransa’da yapılan bir ankete göre:
Erkekler, karizmaları, kendine güvenleri ve kartezyen (yani akılcı, kesin ve metodik) kafa yapıları sebebiyle yönetmeye;
Kadınlar ise daha düzenli ve diplomat oldukları, dinlemeyi ve empati yapmayı bildikleri ve nihayet çokgörevli/çokişlevli oldukları için yardımcı ve destek görevlerine daha uygun imişler.
Gaelle Dupont (29 Mayıs, Le Monde) imzalı bir haberden öğrendiğime göre, 10 kadar büyük şirkette farklı seviyelerde çalışan 1.200 kadın ve erkek çalışanın kafasındaki ‘erkek çalışan / kadın çalışan’ kalıbı özetle işte böyle.
Erkek düşünür, strateji geliştirir; kadın ona yardım eder, planlar ve organize eder …
İşin daha da vahimi, ankete katılanların önemli bir bölümü için, kadınlarla erkekler arasındaki bu ‘yetenek ve yatkınlık’ farkının sebebi genetik imiş!
Daha daha da vahimi, ankete cevap veren çalışan kadınların ezici bir çoğunluğu da, aynen böyle düşünüyor, yani çalışma hayatında erkeklerin ‘esas oğlan’ kadınların ise ‘yardımcı oyuncu’ olduğunu kabul ediyor.
Bu iki kalıp-düşüncenin (erkekler kadınlardan üstündür + bunun sebebi genetiktir) kadınlar üzerinde en az 2 olumsuz etkisi var:
(1) Otosansür yani kadınların ikinci sınıf çalışan olmayı ve yardımcı rolle yetinmeyi içselleştirmesi;
(2) Kadınların, çalışma hayatında yükselmek ve yönetici olabilmek için, benim çokça konu ettiğim gibi ‘erkeksi davranışlar’ içine girmesi (yahut kendilerini erkek gibi olmak zorunda hissetmeleri).
Ki bu davranışın çalışan kadınların psikolojisi üzerinde ‘yıkıcı etkisi’ olabileceği de söyleniyor.
Ki bu davranışın çalışan kadınların psikolojisi üzerinde ‘yıkıcı etkisi’ olabileceği de söyleniyor.
*
Aynı araştırmaya göre, çalışma ortamında kadın-erkek ilişkisi hiç de ‘iyi’ değil.
Kadınlar, maço, egosantrik gibi olumsuz sıfatlarla tanımladıkları erkek yöneticileri ‘erkek çalışanları kayırmak ve yükseltmekle’ suçluyorlar.
Erkekler ise ‘ikinci rolleri kabul ettikleri sürece’ kadınlarla çalışmaktan bir rahatsızlık duymadıklarını söylüyorlar.
Ancak kadınların yükseldikçe daha ‘acımasız’ olduklarından ve ‘kariyer hırsına kapıldıklarından’ yakınıyorlar.
Kadınlar, maço, egosantrik gibi olumsuz sıfatlarla tanımladıkları erkek yöneticileri ‘erkek çalışanları kayırmak ve yükseltmekle’ suçluyorlar.
Erkekler ise ‘ikinci rolleri kabul ettikleri sürece’ kadınlarla çalışmaktan bir rahatsızlık duymadıklarını söylüyorlar.
Ancak kadınların yükseldikçe daha ‘acımasız’ olduklarından ve ‘kariyer hırsına kapıldıklarından’ yakınıyorlar.
Peki, çalışanlar kadınlara negatif ayrımcılık yaratan ‘cam tavan’ hakkında ne düşünüyorlar?
Kadınlar da erkekler de ‘cam tavan’ın varlığını kabul ediyorlar ama, bu gerçeği eleştireceklerine mazeret arıyorlar:
Kadınlar evlerine ve çocuklarına daha çok zaman ve akıl verdikleri ve yükselmeye çok hevesli olmadıkları için falan filan …
Araştırmadan kadınlar açısından yine de ufacık da olsa bir umut ışığı çıkıyor:
İdeal yönetici ‘erdişi’ olmalı yani hem kadınların hem erkeklerin ‘artılarına’ sahip olabilmeli. (Bu laftan kadının erkeksi, erkeğin kadınsı olması gerek gibi bir mana çıkarılmasın. İdeal yöneticinin karizmatik, kendine güvenen, kartezyen ve fakat aynı zamanda düzenli, diplomat, çokişlevli olması ve dinlemeyi ve empati yapmayı bilmesi bekleniyor.)
*
Bu arada New York Times’ın 20 Mayıs tarihli bir haberine göre, Amerikan erkekleri son 10 yıldır, öğretmenlik, hastabakıcılık, garsonluk gibi ‘kadın mesleği’ olarak kabul edilen ve ‘pembe yakalı’ denilen işlere yönelmeye başlamışlar. Bu eğilim son ekonomik krizden önce başlamış yani ana sebep işsizlik değil; ve parasal kaygılar, hayat kalitesi ve hepsinden önemlisi ‘cinsiyete bağlı basmakalıp düşünceler’in gerilemesi ile izah ediliyor.
Erkekler ‘kadın mesleği’ olarak görülen işlerde çalışmaktan ‘artık’ utanç duymadıklarını ve istikrarlı bir işe ve kendilerine ayıracak daha çok zamana sahip oldukları için çok mutlu olduklarını söylüyorlar.
Ne güzel değil mi? Acele etmeyin...
Son 10 yılda erkekler için yaratılan istihdamın üçte biri ‘kadın mesleği’ olarak kabul edilen işler imiş.
Mesela bu süre içinde erkek-hemşire ve resepsiyon memuru sayısı 2 katına çıkmış, erkek banka görevlisi ve garson sayısı yüzde 67 artmış.
Araştırmalar kriz bitip büyüme geri gelince, bu eğilimin değişmeyeceğini gösteriyormuş.
Ve bu erkeklerin kadınların işini aldığı anlamına da gelmiyormuş. Çünkü bu iş kollarında kadınlara da erkeklere de ihtiyaç artıyormuş.
Ancak bu gelişme, kuyruğunu ısıran yılan misalı, çalışma ortamında ırk ve cinsiyet ayrımcılığının ortadan kalktığı anlamına gelmiyor ne yazık ki.
ABD’de ‘kadın işi’ olarak bilinen mesleklerde, erkekler, aynı işi yapan ve aynı kalifikasyona sahip kadınlardan daha yüksek ücret alıyor ve daha hızlı yükseliyorlar.
Keza, beyaz erkekler siyah ve hispaniklerden daha çok kazanıyor ve daha çabuk terfi ediyorlar.
Döndük mü başa?
Hasılı... kadınlar olarak (!) daha kat etmemiz gereken çok yol, kazanmamız gereken çok savaş var!
Hürriyet İK, 03.06.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder