İnsanlık ağır ama emin adımlarla aptallaşıyor (mu?)
Stanford (ca.) Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji ve Gelişimsel Biyoloji Profesörü Gerald Crabtree 12 Kasım tarihli Trends in Genetics dergisinde yayımlanan bir makalesinde, bilim dünyasını birden bire dalgalandıran bir tez attı ortaya:
“İnsan beyninin birkaç bin yıl önce maksimum noktasına ulaşan performansı çoktandır gerileme dönemine girdi.” (*)
Dr. Crabtree bu tezini, benim anlayamadığım, dolayısıyla size aktaramayacağım bilimsel verilere dayandırıyor:
Entelektüel melekelerimizi belirleyen 2 bin ila 5 bin gen varmış, bunlar çok ‘dayanıksız’ genler imiş, son 3 bin yılda (yani 120 kuşakta) insanevladı entelektüel ve emosyonel gücünü olumsuz etkileyen en az 2 büyük ‘zararlı mutasyon’ geçirmiş… vs.
Peki beynimiz ne zaman gelişti ve ne zaman gerilemeye başladı?
Dr. Crabtree atalarımızın beyninin ‘Afrika’dan çıkış öncesinde’ hızla geliştiğini, çünkü bu evrede ‘zekanın, türün hayatta kalabilmesi için kritik bir faktör’ olduğunu, bunun da şiddetli bir ‘evrim baskısı’ yarattığını savunuyor.
Ancak, tarımın icadıyla insan nüfusunun artışı şartları değiştirmiş. Evrim bu yeni evrede ‘zekanın gelişimine’ değil, metabolizmanın toplu yaşamın getirdiği hastalıklarla mücadele kapasitesine ‘yoğunlaşmaya’ başlamış.
Genom araştırmaları şirketi DNA-Vision’un başkanı ve Ölümün Ölümü adlı kitabın yazarı Dr. Laurent Alexandre da, Crabtree’nin tezlerine katıldığını söylüyor hatta ‘daha da çok endişe duyduğunu’ çünkü ‘beynin, insan genomunun bozulmasının ilk kurbanı olduğunu’ ve bunun da ‘türün bozulmasına sebep olduğunu’ söylüyor.
Oysa nörolog Lionel Naccache entelektüel kapasitemizin ve performansımızın sadece genetik olmadığını, (eğitim, kültür gibi) ‘genetik dışı’ pek çok faktörün de zeka gelişiminde etkili olduğunu ve bu faktörlerin etkisinin (‘100.000 yıl öncesine göre kesinlikle’) çok daha fazla olduğunu düşünüyor.
Evrim uzmanları ise Crabtree’nin makalesinin ‘hatalarla ve fantezilerle dolu’ olduğunu söylüyorlar. Gen sayısının çokluğu, genlerin zaafını göstermez, genler arasında beyni mutasyonların olumsuz etkilerinden koruyacak pek çok etkileşim vardır, diyorlar.
Yani beyin ve evrim, beynimizi ve zekamızı korur, diyorlar.
*
Ben biliminsanı değilim, üstelik bu konulardan da bir amatör olarak bile anlamam.
Ama ‘insan zekası ve evrimi’ konusunda ne düşündüğümü, beni okuyorsanız eğer, üç aşağı beş yukarı biliyorsunuzdur.
Ayrıca, tamamen içgüdülerime ve kendi halinde gözlemlerime dayanarak, sayıları 7 milyarı bulan insanevladının tek bir evrim seviyesine ulaşmadığını; fizik ve fakat asıl entelektüel evrimin çok farklı evrelerinde bulunan insanların bir arada yaşadığını düşünüyorum.
Bunun çok ama çok tehlikeli bir düşünce olduğunu bildiğim için de, daha iyisi buluna kadar (Churchill’in ‘kötü sistemler içinde en az kötüsü’ dediği) demokrasiye ve demokratizasyona çar naçar dört elle sarılıyorum.
Demokrasi ile cehalet ve kültürsüzlük arasındaki ölüm kalım yarışını kazanmaktan başka çaremiz yok.
Eğitimin laikleşmesi ve demokratikleşmesi bu yüzden ‘hayatî bir toplum projesi’ idi.
Meydan muharebesi kaybedildi.
Ama savaşa devam...
(*) Arakl... pardon esin kaynağı: 15.11.2012 tarihli Le Monde Sciences et Techno’da Sandrine Cabut imzalı makale
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder