Meherzia
53 yaşında. 27 yaşında bir süpermarkette tezgahtar olarak iş bulmuş. Ticaret
lisesi mezunuyum diye yalan söylemiş. Marketin genel müdürlüğüne kadar
yükselmiş. Okuması yazması olmadığını kimse fark etmemiş.
Paris’te
bir büyük bankanın sermaye piyasaları departmanında çalışan 32 yaşındaki
‘trader’ Mickaël’in lacivert takım elbisesi, cart yeşil kravatı ve kahverengi
ayakkabılarıyla Gordon Gekko’dan (1) farkı yok. Var aslında: Bu Mickaël
okumaktan yazmaktan aciz. Ve, inanması daha da zor, uluslararası piyasalarda
rakamlarla ve milyonlarca dolarla oynayan bu yatırım uzmanı, Fransa’nın en
prestijli ‘business school’larından birinden mezun. Mastır derecesinde!
Pascal
bir büyük oteller zincirinde müdürlüğe kadar yükselmiş. O da okuyup yazamıyor.
Batı
ülkelerinde, kamu kurum ve kuruluşlarında ve şirketlerde sorumluluk mevkilerine
gelmiş çok sayıda böyle cahil varmış. (2)
Doğru
kelime ‘cahil’ mi, bilmiyorum. Meherzia hiç okula gitmemiş, cahil. Ama Mickaël
ile Pascal, batılıların ‘functional illiteracy’ dediği sorundan muzdarip. Yani
eğitim almışlar ama okuyup yazmaktan acizler. (3) Tıbbi açıklamalar beni aşar.
Resmi
kurumların açtığı, eğitimsiz kadınlara, göçmenlere, hatta mavi yakalılara hitap
eden okuma yazma kursları var. Şirketlerde de yöneticilerden özellikle mavi
yakalılar arasında eğitime ihtiyacı olanları stajlara, formasyonlara
yönlendirmeleri istenir.
Ama
kimsenin aklına üst düzey yöneticimin okuması yazması var mı, diye sormak
gelmez. Hiçbir yönetici de çıkıp, haliyle, ‘Ben de Ali Okuluna gitmek istiyorum’
demez.
Nasıl
gizliyorlar, işlerini nasıl yapabiliyorlar, ayrı bir konu…
Bu
insanların hayatı bir cehennem!
*
Resmî
(yani yalan) verilere bakarsanız, Türkiye’de her 100 kişiden neredeyse 95’i
okuryazar.
Yerseniz...
Gerçi,
yüzde 100’ü ‘okuryazar’ olsa ne yazar? Okuryazar dediğin, yolu ilkokula düşmüş
demek. Verin vatandaşın eline kağıdı kalemi, bir toplama çıkarma yap, bir
mektup yaz deyin; koyun önüne bir gazeteyi, yüksek sesle okumasını isteyin.
Görün bakın bu memlekette ‘okuryazar’ diye kime diyorlar.
Zaten
okumayı yazmayı bilse ne yazar. Hiç okumadıktan yazmadıktan sonra!
Okuya
okuya maç yorumu okuyacak, yaza yaza İddia kuponu dolduracak...
İnsanların
kabahati mi? Hem evet, hem hayır. Eğitimli bir halk isteniyor mu? Tartışılır.
Peki
bu durum Türkiye’ye mi has? Derecesi değişebilir, dünyanın her yerinde üç aşağı
beş yukarı böyledir. Bizim gibi ülkelerde daha kötüdür, o kadar.
Asıl
felaket eğitimli cahillerin durumu.
Hem
Türkiye’ye milyarlarca dolara mal oluyorlar, hem de milyarlarca doları
yönetiyorlar.
Ne
doktorlar, ne mühendisler var, ders notu fotokopisinden gayrı hayatında bir şey
okumamış. (Gazetecilerden söz etmiyorum bile.)
Şirket
yöneticileri ise, farklı bir konu.
Amerika’da,
Fransa’da olur da, Türkiye gibi fıtraten cahil bir memlekette olmaz mı; bizde
de mutlaka ‘okuması yazması olmayan yönetici’ vardır arada kaynayan.
Ama
dediğim gibi asıl sorun, yaygın eğitimli cehalet.
Millîsi
yalan, b.tan seçmeli eğitim sistemimiz ‘ezberi kuvvetli cahil ordusu’
yetiştiriyor.
Uzmanlaşma
da cehaleti, en azından ‘kültürsüzlüğü’ körüklüyor.
Şirketler
ve patronlar, haliyle, bilgi, kültür değil, yaptığı işi iyi yapan yönetici
istiyorlar.
Ama
bir yere kadar...
İsterse
Harvard mezunu olsun, isterse dünyanın en acar finans direktörü, en cabbar
satış koordinatörü...
Bu
anlamda cahilse, kültürsüzse, derinliksizse, dünya görüşü de, ufku da bir yere
kadar.
Bu
da o şirketin, bu da Türk ekonomisinin, bu da Türkiye’nin belli bir çizgiyi
aşmasını engelliyor.
Balık
baştan kokar ama, bazen ayak nerede, baş nerede, bilemezsiniz...
(1) Le Monde, 17-18 Şubat 2013
(2) Wall Street: Money Never Sleeps filminde
Michael Douglas’ın canlandırdığı finans gurusu
(3) Bu durumdaki en ilginç (ve medyatik) vaka
ise ‘okuma yazması olmayan lise hocası’ John Corcoran. Hem de İngilizce hocası.
Öğrencilerinin taptığı bir ‘efsane’ hoca. 48 yaşında artık dayanamayıp emekli
olmuş ve 2008’de yaşadıklarını bir kitapta anlatmış: The Teacher Who Couldn’t
Read
Hürriyet-İK, 24.02.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder