Bu
hafta Hürriyet İK’nın, Burcu’nun (Özçelik Sözer) hazırladığı
kapak konusu ‘tükenmişlik sendromu’. Batılıların ‘burn out syndrome’
ya da kısaca ‘burn out’ dediği.
Hem
bu haberimizi okurken, hem de bu vesileyle ve merak saikiyle yabancı kaynaklara
göz atarken fark ettim ki...
Molière’in
Kibarlık Budalası’nda, Mösyö Jourdain nesir (düzyazı) şeklinde konuştuğunu
öğrenince, “Demek kırk yıldan fazladır bilmeden, farkında olmadan nesir
söylüyorum” diye sevinir ya...
Bendeniz
de, bu köşede yıllardır ‘tükenmişlik sendromu’ndan, bu hastalığın sebep
ve emarelerinden söz edermişim de haberim yokmuş meğer. Bir sevindim bir
sevindim.
Lakin
ben – fıkradaki adamın arkadaşına ‘Benim kızım da o...pu oldu ama ben senin
kadar güzel anlatamıyorum’ dediği gibi – öyle psikologlar gibi bilimsel
laflar edemiyorum haliyle.
Aynı
konuda olacak gene bugünkü yazı. Ama ben, haddim sınırları içinde, psikolojinin
ve İK’nın araştırma konularından biri olan ‘tükenmişlik sendromu’ndan
değil, babadan kalma ‘bıkkınlık’tan söz edeceğim. Sebep, sonuç ve
tezahürleri birbirine benziyor bu arada.
*
Mesela...
İnsan
ne kadar idealist ise, kendini işine ne kadar verirse, işine ve şirketine
duygusal olarak ne kadar bağlıysa, sonuçta mutsuz olma ve tükenme tehlikesi o
kadar yüksek.
Hani
benim terbiyesizlik edip ‘şevk ile çalışanı zevk ile öperler’ dediğim
konu.
Çok
hevesle çalışıyorsunuz, ama yeteneğiniz yok, şartlar elvermiyor, iş yoğunluğu
nefes aldırmıyor, yöneticiniz elinizi ayağınızı bağlıyor, patronunuz takdir
etmiyor, iş arkadaşlarınız ayak uyduramıyor, çalışanlarınız yetişemiyor,
bürokrasi geçit vermiyor, vs, vs.
Neticede
sonuç alamıyorsunuz, daha doğrusu aldığınız sonuç, haklı veya haksız
beklentilerinizin çok gerisinde kalıyor.
Bir
müddet sonra, havanda su dövmekten, akıntıya karşı kürek çekmekten, gölgelerle
kavga etmekten, ayak çalımlarıyla uğraşmaktan, işten çok insanla cebelleşmekten
bıkıyorsunuz. Hevesiniz kırılıyor, veriminiz düşüyor.
Siz
de, artık psikolojinize kalmış, ya depresyona giriyorsunuz (bakınız burn out)
ya da, büyük çoğunluk gibi, koyuveriyorsunuz.
Sistem
sizi hizaya sokmuştur.
*
Görece
kurumsallaşmış ve nispeten iyi yönetilen (çünkü zaten yönetim kurallarını ve
başarı ölçütlerini belirleyenler de onlardır) uluslararası şirketlerde iş yükü,
ulaşılamayan hedefler, çalışanlar arası rekabet gibi olumsuzluklar tükenmişlik
sendromunun en önemli sebepleridir. Bunlar zaten psikoloji, yönetim ve İK
kitaplarında bol bol anlatılıyor.
Ama
öyle gerçekler var ki - bunlar gerçek gerçekler olduğu için - akademik
makalelerde, yönetim danışmanlığı kitaplarında filan bulamazsınız. Mesela?
Mesela
kötü yönetilen şirketlerde (ki Allah’ın bildiğini kuldan saklamanın anlamı yok,
bizim şirketlerin çoğu kötü yönetilmektedir) çalışanlar birkaç kategoriye
ayrılabilir:
Koyunlar: Asla
tükenmeyenler çünkü zaten bırakıldıkları yerde otlayıp efor harcamayanlar (çoğunluktadırlar)
; ki ikiye ayrılırlar: Bir şey olmaya, bir yere gelmeye zaten baştan niyeti
olmayanlar (kendi tercihleri); ve şu veya bu şekilde
ne-kadar-ekmek-o-kadar-köfteci haline getirilmişler (yönetimin kabahati)
Çakallar: Sadece
yapar gibi yapıp, bir sürü de gürütlü koparıp, asıl mesailerini patrona-CEO’ya
yalakalığa harcayanlar (kötü yöneticiler bunları hemen müdür, koordinatör filan
yaparlar)
Çoban köpekleri: Çabalamış ama sonunda teslim olmuşlar (burukturlar,
kırıktırlar, işlerini aksatmayacak kadar profesyoneldirler ama her işi gönülsüz
yaparlar)
Kurtlar: Davadan
dönmeyen, daha doğrusu başlarına gelen binbir beladan sonra hâlâ akıllanmayan
arıza tipler (sayıları çok azdır ama her şirkette vardır; bunlar mesela
şirketin menfaatini patrona karşı koruyacak kadar saftırlar; altlarını ezip
üstlerini gözetecekleri yerde, çalışanların üç kuruş zammı için İK yönetimiyle
papaz olacak kadar bilinçsizdirler; patrona yalakalık yaparak yükseleceklerine
işlerini iyi yapıp yerlerinde sayacak kadar beceriksizdirler; ama işin sahibi
gibi çalışmaya devam ederler ve patronlar da bunu bal gibi bilirler...)
Koyunların
kimseye faydası yoktur.
Çakalların
sadece kendilerine faydası vardır.
Çoban
köpeklerinin sadece şirkete faydası vardır.
Kurtların sadece kendilerine zararı vardır, diyeceğim
ama, şirkete de bir faydaları olmalı ki hâlâ kovulmuyorlar.
Hürriyet-İK, 29.09.2013