16 Kasım 2013 Cumartesi

Homo otus

ya da

Kitap okumayanan beyni ve zekası gelişmez 

10 Eylül’de yapılan taç giyme töreninde, Hollanda’nın yeni kralı halkına kötü bir haber verdi: Hollanda Krallığı artık bir ‘refah devleti’ değildir!
Daha düne kadar sosyal adalet ve sosyal politikalar konusunda Avrupa Birliği’nin ‘rehber ülkesi’ (Gidsland) olmakla övünen, Avrupa’nın en müreffeh memleketlerinden biri olan Hollanda’da halk, artık ekonomik açıdan ‘kaderine terk edildi’ demektir. Tabii bu görece bir terk edilmedir. Bizdeki gibi devlet tuttuğunu öper, zengin fakiri ezer, yolunu bulan malı götürür, iradesiyle kendini vergilendiren kerizdir ekonomisiyle uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Buna rağmen aydınlar ekonomik krizin sonuçlarından sadece biri olan ve çok daha vahim bir ‘kültürel kriz’e üzülecek vakit buluyorlar:
Kitap satışlarındaki korkunç düşüş.
Hollanda’da 2012 yılında kitap satışları taban yaptı. 2008’e göre düşüş yüzde 20. 2013’ün ilk yarısında düşüş yüzde 30’un üstünde. Negatif bir Avrupa rekoru…
Profesyoneller kitap satışlarının 2008’de 50,6 milyondan birkaç yıl içinde 25 milyona düşeceğini tahmin ediyorlar.
Tarihçi, yazar ve yayımcı Bastiaan Bommelje “Bu kriz ülkenin entelektüel dokusunu ve gelecek nesillerin yarınlarını tehdit
ediyor
” diyor.
AncaK uzmanları asıl endişeye düşüren başka bir istatistik. Hollandalılar’ın kitap okumak için harcadıkları zaman erozyona uğruyor: Son 30 yılda ortalama bir Hollandalı’nın haftada kitap okumaya ayırdığı süre yüzde 44 gerileyerek 3,8 saate düşmüş. 10-19 yaş arasındaki bir genç, haftada sadece 12 dakika kitap okuyor. Hollandalı okul çocukları uluslararası yarışmalarda son sıralarda. İlkokul mezunu 4 çocuktan biri doğru dürüst okumaktan yazmaktan aciz.
Le Monde’da okuduğum bu bilgileri size niye aktarıyorum?
Çünkü 2010 senesinde Leiden Üniversitesi tarafından yapılan...
Ama durun, önce Türkiye’nin durumunu bir hatırlayalım.
*
Ankara Matbaacılar Odası’nın internet sitesinde verilen bilgilere göre:
Her 100 Japon’dan 14’ü düzenli kitap okurken (Türkiye 173 ülke içinde 86’ncı sırada olduğu için hangi ülkeyle mukayese etseniz fark etmez) bu oran Türkiye’de yüzde 0,01 yani 10 binde 1.
1 Japon yılda 25 kitap okurken, 6 Türk yılda 1 kitap okuyor.
1995’te bir Türk’ün kitaba harcadığı para 0,45 Amerikan doları (mesela Norveç’te 137 $ - Dünya ortalaması 1,3 $)
Bu kadar bilgi yeter değil mi? Zaten ne kadar kültürlü bir toplum olduğumuzu hepimiz görüyoruz, biliyoruz, yaşıyoruz.
*
Bizim memlekette varsılların yoksulları anlayış ve bilimsel mazeret ayaklarında hor görürken sarf ettiği yaygın geyiklerden biri ‘halkın buğday ve nohutla beslendiği, hayvansal protein tüketmediği için beyninin gelişmediği’ teorisidir.
Paleoantropolojik hafızam (ki yabancı televizyonlarda izlediğim belgesellerle sınırlıdır) beni yanıltmıyorsa eğer, insanın atalarından biri ot yerine etle beslenmeye başlayınca beynine (bağırsakların tasarruf ettiği) daha çok kan gitmeye başlamış da, beyni ve dolayısıyla aklı gelişmiş de... bu günlere gelmişiz yumurtaya can veren vesaire vesaire.
Yani hayvansal proteinin (zararları yanında) beyin gelişmesine faydaları yadsınamaz da, sorun bundan ibaret olsaydı bizim hafta sekiz gün dokuz kebapçıdan çıkmayan Sami’nin Einstein gibi olması gerekirdi, ki değil.
*
Bu satırları okumayacak olan gençler “İnternette her aradığımızı bulduğumuz, tabletten yahut cepten her türlü bilgiye anında ulaştığımız bir çağda kitap okumaya ne gerek var?
diye düşüneceklerdir.
Daha doğrusu düşüneceklerine, bir yerlerden duydukları bu lafı tekrarlayacaklardır.
2010 senesinde Leiden Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmadan söz ediyordum, laf yarım kaldı.
Uzun araştırmalar sonunda uzmanların çıkardığı sonuç bir cümleden ibaret: “Kitap okumak çocuğun okul başarısını arttırdığı gibi zekasını geliştirir”.
140 vuruşluk Tweet’lerle, Face’de like edilen geyiklerle, kedili köpekli videolarla, televizyondaki zeka özürlülere göre formatlanmış oyunlar ve dizilerle... ne yazık ki insan beyni gelişmez. Olanı da kurur.
Yazar Bastiaan Bommelje, (neandertal benzetmesi yaparak) ‘nederland adamı’ dediği ‘yeni Hollanda gençliği’ni şöyle tanımlıyor:
Sıfır boyutlu, kitapsız hayatından son derece memnun ve IPhone’undan kendi Face hesabını ‘like’layan yeni bir tür...
Eğer Hollanda’da sistemin yarattığı ‘homo nederlandus’ gençliği böyle ise, Türkiye’de iktidarın yaratmaya çalıştığı ‘homo tayyibus’ tadından yenmez!

Not: Durumdan vazife çıkaracak olan savcı bey kardeşim, burada söz konusu olan ‘homo’ eşcinsel mealinde değildir; bilimde kullanıldığı gibi ‘adamı’ anlamınadır. Başbakanın ‘iktidar istifa’ lafını ‘hakaret’ olarak algıladığı bir memlekette tedbiren hatırlatmakta fayda var.

Hürriyet-İK, 17.11.2013 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder