Yalaka’
kelimesini Türk Dil Kurumu Dalkavuk,
arsız, sırnaşık diye tarif ediyor.
TDK’nın böyle, bir kelimeyi başka bir
kelimeyle izah etmek gibi bir kötü alışkanlığı vardır. Bari ‘dalkavuk’ ne demekmiş, ona bakalım.
“Kendisine
çıkar sağlayacak olanlara aşırı bir saygı ve hayranlık göstererek yaranmak
isteyen kimse, huluskâr, yağcı, yalaka, yağdanlık, yalpak, yaltak, yaltakçı,
kemik yalayıcı, çanak yalayıcı”.
Amcamın dilinin ucuna kadar gelmiş de,
yalakanın ne yaladığını söyleyememiş…
*
Hepimiz, şu veya bu şekilde, şu veya bu
oranda dalkavuğuz.
Her insan kendinin dalkavuğudur bir defa;
istediği kadar gerçekçi ve kendine karşı dürüst olsun…
Bunun ötesinde çoğumuz ‘beyaz’ yalakalıklarla yetiniriz. Ama
kimimiz de bunu bir ‘kariyer planı’
hatta ‘hayat tarzı’ olarak
benimseriz.
Psikologlar, patrona yapılan ciciliğin,
dozunda kalmak şartıyla normal ve sağlıklı olduğunu düşünüyorlar. Tabiatta
dominant / çalışma hayatında hiyerarşik olarak üstte olanla iyi geçinmek
içimize işlemiş.
(İnatla
bunun tersini yapan bazı psiko’lar da vardır, ama bu bir köşe yazısı
otobiyografi değil.)
Ayrıca, diyor bir uzman (1) özel hayatla
çalışma hayatı arasındaki sınır giderek ortadan kalktığından, patron dahil
insanlarla (patron da bir insan haliyle) daha yakın ilişki kurmak
eğilimindeyiz.
Ancak genellikle işi ‘yalakalık’ düzeyine getirenlerin hesabı başka.
Bunlar, ‘taharet sanatını’ iştahla ve ihtirasla icra ederler.
*
Her şeyi çocuklukta yaşanan travmalara
açıklayan psikanalizciler bunu da narsisizme (özseverlik) bağlıyorlar:
Çocukken ana babasından yeteri kadar
şefkat görmeyen, ya da tam tersi ‘sen
dünya güzelisin, sen herkesten akıllısın’ diye zıvanadan çıkarılan
insanlardır.
Bunlar, yetişkin insan olduklarında hep en
beğenilen, en iyi olmak isterler; en küçük bir rekabete bile tahammül
edemezler. (Bunlar, ilkokulda öğretmenin gözüne girmek için en önde oturup
sürekli parmak kaldıranlardır.)
Eniştemin tabiriyle ‘birisi’ olabilmek için öne çıkmak, beğenilmek, makam ve unvana
ihtiyaçları vardır. Bunun için her türlü yalakalığı hatta alçaklığı
yapabilirler.
Bir diğer yalaka tipi, kifayetsiz olduğunu
bildiğinden, yerini korumak, yükselmek için yöneticinin himmetine muhtaç
olanlardır. Onun için bunların dini imanı patrondur. Bunlar, üstüne düşmeyen
işlere dalar, kraldan fazla kralcıdır, manipülatördür, yalancıdır, ikiyüzlüdür.
Ama yalakanın var olabilmesi ve sonuç
alabilmesi için, yöneticinin oyununa gelmesi şarttır.
Yöneticinin etrafına yanlış ve zararlı
insanları toplamasını ‘insan acemiliği’
ile bir yere kadar izah edebilirsiniz.
Klinik psikolog ve ‘İşinde kendini iyi hissetmek, niye olmasın?’ adlı kitabın yazarı Yvonne Poncet-Bonissol, “Kimi yöneticiler yalakalığa çanak tutarlar”
diyor. “Bunlar iktidarı severler, epey
özseverdirler. Psikolojik olarak kaygılı insanlardır. Ve maiyetlerinden bu
kaygılarını azaltmasını beklerler. Bu yüzden etraflarında dalkavukları
toplarlar.”
Psikanalist Martine Teillac ise “Ancak
yalakalık her zaman işe yaramaz” diyor. “Liderler, yalakaların manipülasyonuna itibar etmezler, oyuna gelmezler.
Lider yapıda insanların kendine güveni vardır ve pohpohlanmaya ihtiyaç
duymazlar.”
Hasılı…
Bir Arap atasözünün dediği gibi “Öyle yalanlar vardır ki, dinleyen kulak
söyleyen dudaktan daha kabahatlidir.” (2)
Ve, Serdar atamızın her zaman söylediği
gibi, “Yöneticiyi tanımak istiyorsan, kimlerle çalıştığına bak!” (3)
(1) Femme Actuelle, 16.12.2013
(2) Bakınız : (Serdar’ın yazısı) Söyleyen dudak, dinleyen kulak 12.08.2012
(3) Bakınız: (Serdar’ın yazısı) İkinci adam kim? 15.11.2009
(2) Bakınız : (Serdar’ın yazısı) Söyleyen dudak, dinleyen kulak 12.08.2012
(3) Bakınız: (Serdar’ın yazısı) İkinci adam kim? 15.11.2009
Hürriyet-İK, 16.03.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder