14 Aralık 2014 Pazar

Gerçekçi olalım, imkânsızı isteyelim




Şemsiye Devrimi - Hong Kong
 
Dünyanın en liberal kapitalist ülkesini en faşist yöntemlerle yöneten Çin Komünist Partisi (ÇKP) 2004’te ülkeyi kemiren ve sosyal huzuru bozan yolsuzluk belasına savaş açmıştı. Aradan geçen 10 yılda, idam cezaları bile devleti ve hatta silahlı kuvvetleri sarsan skandalları önleyemedi. (Çok şükür bizim rüşvet ve yolsuzluk gibi bir ayıbımız yok.)

ÇKP bir diğer ulusal düşmana daha savaş ilan etmiş. Bu düşmanın adı Çince’de diaosi. Tercümesi biraz zor, en zararsız ifadeyle ‘erkek cinsel organı kılı’ anlamına geliyormuş. (Bizde de böyle kıllar var ama mevkileri farklı.)

Bu küfür, önceleri internette ve sosyal medyada ‘büyüyen ve kazanan Çin’de (kısaca Yeni Çin diyelim) kendine bir yer bulamayan, köşeyi dönemeyen, bal tutup parmağını yalayamayan, yahut bal tutanların uygun bir yerini yalayamayan ‘beceriksizleri, ezikleri, tembelleri’ aşağılamak için kullanılmış.

Ancak kızıl-trollerin kampanyası ters tepmiş. Para, zenginlik, mevki ve iktidar peşinde koşmayı, yani iktidar partisinin düzenini reddeden; köşeleri tutup ülkeyi babasının malı gibi yöneten, talan eden komünist rejim artıklarından tiksinen Çin gençliği, “Hepimiz diaosi’yiz” diye bu tanımı benimsemiş.

Böylece bir karşı-kültür oluşmuş ve diaosi benzetmesi iktidar yalakalarının ağzında küfürken bir iltifat haline gelmiş. Medya ve marketing bile bu etiketi kullanır olmuş. (Bakınız ‘Çapulcular’)

Ancak belli ki Çin Devlet Başkanı ve Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri Şi Cinping’in mizah anlayışı çok gelişmemiş. Yandaş medyada başlatılan kampanyaya bakarsanız, bu gençliğin arkasında Çin’in artan gücünden korkan bir takım iç ve dış mihraklar vardır. Diasoi aslında bir çeşit ‘pasif direniş’ hareketidir. Hedef, mükemmel Yeni Çin modelidir vs vs. (Allah Allah?)

Bunu şunun için anlatıyorum: (1) Benzer şartlar, benzer rejimleri ve benzer politikacıları doğuruyor. Eşyanın fıtratında var yani. (2) Küreselleşen sadece finansal sermaye ile tüketim (ve buna ayak uyduran üretim) modelleri değildir. Gençlik, yaşam tarzı ve asıl hayata bakışıyla da giderek birbirine benziyor.

Ve kaderin cilvesine bakın ki, dünyanın geleceği bu çapulçularla, bilmem nere kıllarının elindedir…

*
Ara sıra toplanıp sohbet ettiğimiz bir grubumuz var. Gençler son zamanlarda kaytarır oldular. Hafif yollu sigaya çekesim oldu, ayarı yedim:

Abi artık dünya değişti, yaşam şartları sizin zamanınızdaki gibi değil. Acaba, bizi (=gençler) kendi (=ihtiyarlar) şartlarınıza uydurmaya çalışacağınıza, siz bize uymaya çalışsanız. Yani bizim katılmakta zorlandığımız bu toplantıları, yeniden ve bize göre tasarlasak?

*

Benim yıllardır anlatmak istediğim, bundan açık ifade edilemezdi.

Bırakın bizim gibi ‘baby-boom’ dinozorlarını, X kuşağı (35-50 yaş grubu) yani ana-babaları bile, artık şirketlerde yönetici konumuna, toplumda önder durumuna gelmeye hazırlanan Y kuşağını anlayamaz.

Anlayamayacağı için, gençlerin kendilerini en iyi şekilde ifade edeceği ve en verimli olacağı şartları hazırlayamaz.

Ütopya da olsa, bir kere daha öneriyorum, en azından gün gelir ‘Ben dediydim!’ derim:

Şirketlerde yönetimi Y kuşağına veremeyeceğinize göre (keşke o yürek ve o vizyon olsa da verebilseniz); yaşlarını, tercübesizliklerini filan bahane etmeden, hemen, bugün gençleri yönetime katın. Nasıl yaparsanız yapın.

Yarın yarışta hatta hayatta kalacak şirketler, bu evrimi geçirecek olanlardır.

Zaten bakın, en iyiler (sizin kalıbınıza girmek istemedikleri, sizin şirketlerinizde gelecek görmedikleri için) kendi şirketlerini, kendi ürün ve hizmetlerini, kendi iş yapış modellerini yaratıyorlar. Size rakip bile olmuyorlar. Basıp geçiyorlar. (Google’ı, Twitter’i, Facebook’u yaratan çocuklar daha sadece adını bildikleriniz…)

Hiçbir şey yapamasanız, mentor-mentee ilişkisini tersine çevirin:

Gençler sizin mentorunuz olsun.

Ve beni dinleyin, ne derlerse yapın. Başka şansınız yok!

Hürriyet-İK, 14.12.2014





 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder