Şemsiye Devrimi - Hong Kong |
Dünyanın
en liberal kapitalist ülkesini en faşist yöntemlerle yöneten Çin Komünist
Partisi (ÇKP) 2004’te ülkeyi kemiren ve sosyal huzuru bozan yolsuzluk belasına
savaş açmıştı. Aradan geçen 10 yılda, idam cezaları bile devleti ve hatta
silahlı kuvvetleri sarsan skandalları önleyemedi. (Çok şükür bizim rüşvet ve
yolsuzluk gibi bir ayıbımız yok.)
ÇKP
bir diğer ulusal düşmana daha savaş ilan etmiş. Bu düşmanın adı Çince’de diaosi.
Tercümesi biraz zor, en zararsız ifadeyle ‘erkek cinsel organı kılı’ anlamına
geliyormuş. (Bizde de böyle kıllar var ama mevkileri farklı.)
Bu
küfür, önceleri internette ve sosyal medyada ‘büyüyen ve kazanan Çin’de
(kısaca Yeni Çin diyelim) kendine bir yer bulamayan, köşeyi dönemeyen,
bal tutup parmağını yalayamayan, yahut bal tutanların uygun bir yerini
yalayamayan ‘beceriksizleri, ezikleri, tembelleri’ aşağılamak için
kullanılmış.
Ancak
kızıl-trollerin kampanyası ters tepmiş. Para, zenginlik, mevki ve iktidar
peşinde koşmayı, yani iktidar partisinin düzenini reddeden; köşeleri tutup ülkeyi
babasının malı gibi yöneten, talan eden komünist rejim artıklarından tiksinen
Çin gençliği, “Hepimiz diaosi’yiz” diye bu tanımı benimsemiş.
Böylece
bir karşı-kültür oluşmuş ve diaosi benzetmesi iktidar yalakalarının ağzında
küfürken bir iltifat haline gelmiş. Medya ve marketing bile bu etiketi kullanır
olmuş. (Bakınız ‘Çapulcular’)
Ancak
belli ki Çin Devlet Başkanı ve Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri Şi
Cinping’in mizah anlayışı çok gelişmemiş. Yandaş medyada başlatılan kampanyaya
bakarsanız, bu gençliğin arkasında Çin’in artan gücünden korkan bir takım iç ve
dış mihraklar vardır. Diasoi aslında bir çeşit ‘pasif direniş’
hareketidir. Hedef, mükemmel Yeni Çin modelidir vs vs. (Allah Allah?)
Bunu
şunun için anlatıyorum: (1) Benzer şartlar, benzer rejimleri ve benzer
politikacıları doğuruyor. Eşyanın fıtratında var yani. (2) Küreselleşen sadece
finansal sermaye ile tüketim (ve buna ayak uyduran üretim) modelleri değildir.
Gençlik, yaşam tarzı ve asıl hayata bakışıyla da giderek birbirine benziyor.
Ve
kaderin cilvesine bakın ki, dünyanın geleceği bu çapulçularla, bilmem nere
kıllarının elindedir…
*
Ara
sıra toplanıp sohbet ettiğimiz bir grubumuz var. Gençler son zamanlarda
kaytarır oldular. Hafif yollu sigaya çekesim oldu, ayarı yedim:
“Abi
artık dünya değişti, yaşam şartları sizin zamanınızdaki gibi değil. Acaba, bizi
(=gençler) kendi (=ihtiyarlar) şartlarınıza uydurmaya çalışacağınıza,
siz bize uymaya çalışsanız. Yani bizim katılmakta zorlandığımız bu
toplantıları, yeniden ve bize göre tasarlasak?”
*
Benim
yıllardır anlatmak istediğim, bundan açık ifade edilemezdi.
Bırakın
bizim gibi ‘baby-boom’ dinozorlarını, X kuşağı (35-50 yaş grubu) yani
ana-babaları bile, artık şirketlerde yönetici konumuna, toplumda önder durumuna
gelmeye hazırlanan Y kuşağını anlayamaz.
Anlayamayacağı
için, gençlerin kendilerini en iyi şekilde ifade edeceği ve en verimli olacağı
şartları hazırlayamaz.
Ütopya
da olsa, bir kere daha öneriyorum, en azından gün gelir ‘Ben dediydim!’ derim:
Şirketlerde
yönetimi Y kuşağına veremeyeceğinize göre (keşke o yürek ve o vizyon olsa da
verebilseniz); yaşlarını, tercübesizliklerini filan bahane etmeden, hemen,
bugün gençleri yönetime katın. Nasıl yaparsanız yapın.
Yarın
yarışta hatta hayatta kalacak şirketler, bu evrimi geçirecek olanlardır.
Zaten
bakın, en iyiler (sizin kalıbınıza girmek istemedikleri, sizin şirketlerinizde
gelecek görmedikleri için) kendi şirketlerini, kendi ürün ve hizmetlerini,
kendi iş yapış modellerini yaratıyorlar. Size rakip bile olmuyorlar. Basıp
geçiyorlar. (Google’ı, Twitter’i, Facebook’u yaratan çocuklar daha sadece adını
bildikleriniz…)
Hiçbir
şey yapamasanız, mentor-mentee ilişkisini tersine çevirin:
Gençler
sizin mentorunuz olsun.
Ve
beni dinleyin, ne derlerse yapın. Başka şansınız yok!
Hürriyet-İK, 14.12.2014
Hürriyet-İK, 14.12.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder