Tabii başarılı insanlarda
imrendiğim iki değil çok şey var. (*) Burada, Hürriyet İK’da, sadece başarılı
işadamlarından, tepe yöneticilerden söz edeceğim. Aklıma gelen iki meziyet. Yer
durumundan iki tane. (Bu arada, hiç ama hiç özenmediğim özellikleri de var,
zaman zaman kimilerinden söz ediyorum zaten, ama ayrı konu.)
*
Zamana hâkimiyet
Sıfatları doğru seçememiş
olabilirim: Çok çalışan insanlarla, kesif çalışan insanları birbirinden
ayırmak gerekir. (Çok iş yaparmış gibi yapanlar konumuz dışında, gerçekten
çalışanlardan söz ediyorum.)
Farkı şöyle bir örnekle
anlatmaya çalışayım: Her ikisi de 8 saat başını kaldırmadan mesai yaptığında,
birincisi 1 jul iş yapıyorsa, ikincisi mesela 2 jul iş çıkarıyordur...
Hürriyet İK’da birkaç haftadır Burcu’nun (Özçelik Sözer) yaptığı CEO röportajlarını okuyorsunuz. Alanlarında
Türkiye’nin en başarılı insanları. Türkiye’nin, binlerce insan çalıştıran, en
büyük şirketlerini yönetiyorlar. Ama hepsi, mutlaka benimkinden kat de kat
yoğun mesailerini hakkını vererek (değil mi, madem ki o koltukta oturmaya devam
ediyorlar – özellikle uluslararası arası şirketlerde aksi mümkün değildir) aile
hayatlarından, çoluk çocuklarından, sporlarından, hobilerinden fedakarlık
etmiyorlar. (Elbette, ekonomik imkanları
da buna destek oluyor, bu hususu da unutmayalım. Okurlardan da ‘benim de o kadar maaşım olsa, benim de
hizmetçi tutacak param olsa...’ diye fırça yemeyelim! Ama paradan ibaret
değil.)
Kim söylemişti, nerede
okudum unuttum, “Çok meşgul insanlar,
her şeyi yapacak vakit bulurlar” diyordu bir yazar.
Muhtemelen başarılı
insanlar zamanlarını çok daha iyi, akıllı, disiplinli kullanıyor ve çok daha
kesif ve verimli (sonuca dönük) çalışıyorlar.
Tabii sebep sonuç yönü
tartışılabilir. Yukarıdaki cümleyi tersyüz etmek de mümkün:
Muhtemelen zamanlarını
çok daha iyi, akıllı, disiplinli kullanan ve çok daha yoğun (konsantre) ve
verimli (sonuca dönük) çalışan insanlar, daha başarılı oluyorlar.
İkisi de doğru.
*
Kendine hâkimiyet
Petrol kralı John D.
Rockefeller’in biyografisinde okumuştum. “Her
akşam yatmadan önce o günün olaylarını aklımdan geçiririm” diyordu. “Nerede doğru yaptım, ne yanlış yaptım.
Sonra kendi kendime öğütler veririm, ‘Oğlum John şurada yanlış yapmışsın,
şu konuda çok uyanık ol!’ İyi sonuçlar elde
ettiğim zaman da, kendi kendimi uyarır ayaklarımı yere basarım, ‘Aman
dikkatli ol, başarı başına vurmasın yoksa hata yaparsın, daha yolun
başındasın...’ diye.”
Ne de olsa çalışma
hayatına 16 yaşındayken muhasebeci olarak başlamış, dünyanın gelmiş geçmiş en
zengin işadamı olarak 98 yaşında ölene kadar da, her şeyin getirisini
götürüsünü, aktifini pasifini ve sonunda da kârını hesap eden bir muhasebeci
olarak kalmıştır. (Kâr diyorum, kâr-zarar değil, rahmetlinin zararla arası hiç
iyi değildi.)
Yazar, JDR’ı ‘gerekmedikçe konuşmayan, ne istediğini çok
iyi bilen ve kendini acımasızca kontrol edebilen biri’ diye özetliyordu : “Kendini, şirketinin hizmetinde, mükemmel
bir araç (enstrüman) haline getirmişti.”
Her hareketinin, her
sözünün artısını eksisini, önünü arkasını, getirisini götürüsünü düşünen,
düşünebilen, olumlu olumsuz (çünkü insan şirketinin çıkarına olduğunu düşünerek
de heyecanla aşırılık yapabilir, kendini kontrol etmek derken bunu da
kastediyorum) asla acele edip kontrolünü kaybetmeyen insanlar, elbette çok daha
az hata yapıyor ve kendi çıkarlarını çok
daha iyi kolluyorlar.
Akıl her zaman sevimli
olmasa da gıpta edilecek bir meziyet.(*) Bir üniversitenin girişimcilik kulübü benden ‘Bir başarı hikayesi’ temalı bir konuşma istemişti. ‘Bu konuda konuşmaya mezun değilim, ama daha iyi bildiğim bir hususta saatlerce konuşabilirim’ demiştim. Ve kendi çalışma hayatımdan örnekler vererek çocuklara ‘Bir başarısızlık hikayesi’ anlatmıştım. Çok başarılı (!) bir sunum olmuştu...
Hürriyet-İK, 30.08.2015