M.C.Escher |
Batılıların kullandığı ‘sosyal asansör’ diye bir tanım vardır.
Gelişmiş toplumlar,
sosyal-ekonomik-kültürel açıdan ‘altta’ olan insanların yükselmesine, daha iyi
yerlere, mevkilere, durumlara gelmesine yol verir.
Hatta bununla kalmaz, sosyal
adalet ve şans eşitliği gereği, ‘sınıf atlamayı’ kolaylar ve desteklekler.
Fakir bir işçi çocuğu en iyi
okullardan mezun olup tıp profesörü, banka müdürü, başbakan olabilir.
Olabilebilir en azından.
Akışkanlık, gelişime açık (dönük)
toplumların karakteridir; yoksa kabiliyetli insanların önü kapanır, insan
zenginliği (kaynağı) değerlendirilemez, toplum kastlara bölünür ve gelişemez.
Ancak bu ‘aşağıdan yukarıya doğru hareket’ iki
şekilde tezahür edebilir:
1-Sağlıklı yöntem
2-Hastalıklı yöntem
Sağlıklı yöntem, yukarıda
sözünü ettiğim gibi, cahil ve/veya fakir bir ailede doğup büyümüş kabiliyetli
ve başarılı çocukların iyi eğitim imkanlarına erişerek iyi yetişmesi, iyi
yerlere gelmesidir. Bu yöntemle toplum, eğitim, bilgi, kültür ve bunun sonucu
sosyo-ekonomik olarak kalkınır, gelişir, zenginleşir.
(Not: Eğitim > bilgi > kültür > sosyo-ekonomik kalkınma
diye sıralamam tesadüfî değildir.)
Hastalıklı yöntem ise, bir
zamanlar Amerikalılar’ın ‘sosyal
darwinizm’ diye övdükleri ‘gelişme’(?) şeklidir.
Burada, tıpkı doğal
seçilimde olduğu gibi, evrim sürecinde öne çıkan, ‘türünün en iyisi’ yahut ‘en
çok hak edeni’ değil, şartlara en iyi uyum sağlayanı, fırsatları en iyi
değerlendirenidir.
Yani kaba bir benzetme
olacak ama, kendi haline, yani evrime ve doğal seçilime bırakırsanız, tarlayı
ayçiçeği değil, arsız ökse otu kaplar.
Gene karikatürleştirmeme
izin verirseniz, ‘hastalıklı yöntem’ geçerliyse, toplumda en kabiliyetli, en
çalışkan, en bilgili, en hak eden değil... en acımasız, en ahlâksız, en arsız,
en yüzsüz olan yükselecektir.
Ki mesela (madem ki
Amerika’dan ve ‘sosyal darwinizm’den söz ettik) 1840-1900 yıllarında ABD’yi ‘dünyanın en büyük ekonomisi’ haline
getiren ‘paranın baronları’,
yukarıdaki tarife birebir uyar.
Türk ekonomisinden, Türk
siyasetinden falan örnek verip başımızı belaya sokmayalım.
*
Peki toplumsal gelişmenin
hastalıklı değil sağlıklı olması için ne gerekir?
Bir defa tarlanın mümbit
olması.
Kimi tarladan, 90 sene
sulasanız, gübreleseniz, adam gibi kültür alamazsınız.
Sonra, kültüre yer açmak
için aykırı otları yolmanız.
Bunun için adam gibi
kanunlar yapacak adam gibi seçilmişler, uygulayacak adam gibi atanmışlar ve
denetleyecek adam gibi savcılar, hâkimler ve memurlar gerekir.
Tabii adam gibi bir millî
eğitim sistemi de gerekir.
Adam gibi bir milli eğitim
sistemini kurup çalıştıracak siyasî irade ve bu kapasiyete sahip adam gibi
bakanlar ve kadrolar.
Hepsinden önemlisi, toplumda
üç kağıtçılığın, köşe dönmeciliğin, uyanıklığın, yalanın, talanın, arsızlığın,
yolsuzluğun, hırsızlığın, soysuzluğun, yalakalığın değil; dürüstlüğün, namusun,
efendiliğin, doğruluğun ‘muteber’
olması gerekir.
Tabii bu değerleri
benimseyip yüceltecek aydınlar, gazeteciler, kanaat önderleri.
Ama bu söylediklerim bizim
konumuz değil, çünkü Türkiye’de konu köşe yazısını aşar, bilim-kurgu alanına
girer.
Not: Konuyla doğrudan ilgisi yok ama Kemal Derviş’in ‘Yeni Sosyal
Mutabakat’ başlıklı yazısını okumadıysanız, kaçırmayın.
http://www.project-syndicate.org
Hürriyet-İK, 28.07.2013