Prosedürlere
körü körüne bağlı, hiyerarşiye ölümüne saygılı yönetici, gün olur karmaşık
sorunların üstesinden gelemez.
Birilerini
harekete geçirmek, yardım almak, işleri hızlandırmak, imkansızı mümkün kılmak
için biraz ‘kural dışı’ hareket gerekebilir. Ki gerekir.
Buna
‘kuralları delmek’ değil de ‘esnek davranmak’ diyelim.
‘Hiyerarşiyi
baypas etmek’ değil de, ‘işi hızlandırmak’ yahut ‘bu kadarcık iş için sayın
müdürümü rahatsız etmemek’ diyelim.
Zaten
istediğiniz kadar kural koyun, sistem kurun; kurum ve kuruluşlar birer ‘canlı
organizma’dır ve sizin iradenizden bağımsız ve zamanla değişen bir takım
kurallar yaratacaklardır. Kendilerine
has kurallar.
Keza, kurum
ve kuruluşları oluşturan insanlar da tek tip değildir. Ahmet Bey gidip Ayşe
Hanım geldiğinde, en kurumsal şirkette bile bir şeyler değişecektir.
Ancak
kuralları esnetmenin de birtakım kuralları vardır. Aklıma gelenleri sırasız söyleyeyim:
*
Altın kural:
Gereğinde biraz ‘esnek’ davrandığınızı, değil sağda solda övünerek anlatmak,
işkence altında bile itiraf etmeyin; kuralları sonuna kadar uyguladığınızı ve
hiyerarşiye
bağlılığınızı tekrarlayıp durun.
Ve tabii bu
arada, aşağıda söylediklerimi yaptığınızı da zinhar - hani çapkınların ‘üstünde
yakalansan dahi sonuna kadar inkâr’ kuralı vardır, o kararlılıkla reddedin.
Kural:
Kuralları kafanızda (size özel) kategorilere ayırın. Bazılarını mutlaka
uygulayın, bazılarında esnek davranın, bazılarını hiç uygulamayın.
Yani yeri
geldiğinde bulanık durumlardan, gri alanlardan, ikicilikten (farklı, zıt ve
fakat birbirini tamamlayan iki özellik taşıma durumu), muğlaklıktan (birkaç
anlama çekilebilme, anlaşılmazlık durumu) korkmayın.
Kural:
Yukarıdaki kuralda sözünü ettiğim kategoriler de esnek olsun, duruma ve zamana
göre değişebilsin.
Kural:
Yönetim yahut organizasyon şemaları (yani kimin kime bağlı olduğunu, unvanının
ne olduğunu filan gösterir şema) nadiren gerçeği yansıtır.
Çok şirkette
yoktur yahut da asla okumayacak olan yabancı yatırımcılar için hazırlanan
İngilizce yıllık raporda âdet yerini bulsun diye bir tane çiziktirilmiştir.
Siz
çalıştığınız kurumun teorik şemasını boşverin, ‘organik’ yani canlı ve gerçek
şema nasıldır, çözmeye çalışın.
Tamam Ahmet
Bey satın alma müdürü, Şule Hanım müdür yardımcısıdır ama, fotokopi toneri
alımlarını ofisboy Cem bir şekilde hallediveriyordur.
Genel
müdürün gözdesi (!) Nazan Hanım kurumsal iletişim koordinatörü görünüyordur ama
bu işlerden hiç anlamaz, gibi.
Kural:
Türkiye gibi ülkelerde, ikili ilişkiler her ahval ve şeraitte kurumsal
ilişkilerden daha iyi işler. Eğer muhasebe müdürü arkadaşınızsa, faturanız üste
çıkıverecektir. Patronun sekreteriyle çay içiyorsanız, randevu almanız
kolaylaşacaktır. Hasılı, bazen ‘alttakiler’ size ‘üsttekiler’den çok daha
faydalı olacaktır. Demem o ki, onları da ihmal etmeyin.
Kural: Her
şirkette ‘paralele paralel’ ilişkiler vardır. Vezne şefiyle aranız iyiyse,
öğlen yemeğe beraber indiği arkadaşı ulaştırma şefi size istediğiniz aracı daha
çabuk verecektir.
Vesaire,
vesaire. Size daha böyle çok ‘sosyolojik kural’ uydur... pardon, sayabilirim.
*
Yani özetle-
bu söyleyeceklerimden lütfen kimse siyasi anlamlar çıkarmaya çalışmasın ve
sözünü ettiğim bu ‘paralel yapılanma’ hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet çetesi gibi
de
algılanmasın,
yani şirketin zararına karanlık işlerden söz ediyorum sanılmasın. Hayır,
kurumların işleyişindeki fiili duruma dikkati çekmeye çalışıyorum. O kadar.
Yani,
diyordum kendi lafımı kesmeden evvel, ne kadar kurumsal olursa olsun, hele hele
bizimki gibi bir memlekette, her kurum ve kuruluşta ‘resmi yapılanma’nın (artık
duruma göre) içinde / üstünde / altında / yanında, mutlaka farklı bir ‘fiili
yapılanma’ oluşur, vardır.
İşleri, bu
‘fiili yapılanma’ yürütür. Diğeri ‘gibi yapmakla’ yetinir.
Yöneticiler
haberleri yokmuş gibi yapsalar, hatta yüksek sesle reddetseler de, şirketin
içindeki bu ‘paralel yapılanma’, hatta kimi durumlarda ‘paralel şirket’in
varlığını bal gibi bilirler, bununla fıstık gibi geçinirler, mis gibi
uzlaşırlar.
Hatta,
tıkandıkları zaman paralel sistemden onlar da yararlanırlar.
Hatta hatta,
önce Türk sonra yönetici oldukları için, kendi koydukları kuralları gözlerini
kırpmadan kendileri deler, hiyerarşiyi baypas eder ve ‘paralel yapılanma’yı bizzat yaratırlar.
(Bugüne
kadar kötü giden işleri ‘paralel yapılanma’ya mal eden çıkmadı ama yakında bu
da olacaktır.)
Böyle olunca
da, öyle Amerikan ‘manacmınt skul’larında okutulanlar; avuçla dolar ödenerek
getirilen, kerameti kendinden menkul yönetim gurularının kimsenin anlamadığı
ama herkesin alkışladığı içi boş yemesi hoş lafları, Türkiye’de bir işe
yaramaz.
Hürriyet-İK, 26.01.2014