Sheffield Üniversitesi’nden Prof. Tom Stafford ile NY
Üniversitesi’nden Michael Dewar çok ilgimi çeken bir araştırma yapmışlar.
Kullandıkları yöntem de çok güncel ve ilginç.
Önce bu projeye özel Axon isimli bir bilgisayar oyunu
tasarlanmış. Uzmanlar, bu online oyuna katılan 854.064 oyuncunun davranışlarını
onlardan habersiz izlemişler ve incelemişler.
Psychological Science dergisinde yayımlanan makalesinde Prof.
Stafford “Eğer daha verimli öğrenmenin yöntemini bulabilirsek, daha az sürede
daha çok şey öğrenmenin yolunu da buluruz” diyor.
“Herkesin giderek daha uzun süre çalışacağı bu ekonomik düzende,
ömür boyu öğrenme becerisi de giderek önem kazanıyor.”
*
Axon adlı oyunda (axon.wellcomeapps.com) bir nöronun büyümesine
yardım ediyorsunuz; hedef belli bir sürede (çünkü oyun alanı birkaç saniyede
daralıyor) nöronu azamî boya eriştirmek.
“Axon, belli bir stratejik planlama, olası seçeneklerin hızlı
değerlendirilmesi ve hızlı bir reaksiyon gerektiriyor. Yani bu, oyuncuların
bilişsel (cognitif) kapasitesini
ölçmede kullandığımız basit bir bilgisayar oyunu”.
*
Beklenen ilk tespit: Başarının sırrı pratik… Oyuncular oynadıkça
daha iyi sonuç almayı başarıyorlar. (Bunu zaten biliyoruz.)
Beklenmeyen ikinci tespit: “İlk performansları çok tutarsız ve
başarısız olanlar zaman geçtikçe en iyi sonucu alanlar oluyor. Biz bunu şöyle
açıklamayı öneriyoruz: İlk denemelerde birkaç kere başarısız olmayı göze alarak
oyunu çözmeye, keşfetmeye çalışmak, ardından başarıyı getiriyor.”
Beklenen üçüncü tespit: İlk denemelerde en iyi skoru yapan
‘yetenekli’ oyuncular, yirminci denemede de diğerlerinden daha iyi sonuç almaya
devam ediyorlar. (Yani yetenek diye bir şey var ve kalıcı.)
Beklenmeyen dördüncü tespit: Ancak ‘başta yetenek işe yarar, ama
sonra çok çalışan ve antrenman yapan öne geçer’ düşüncesi bu testten geçemiyor.
Baştan iyi sonuç alan yetenekli oyuncular, oynadıkça diğer oyunculardan (daha
az yetenekli olanlardan) daha hızlı öğreniyor ve skorunu daha hızlı
geliştiriyor. Oyun frekansı ne olursa olsun. (Yani çok antrenman sizi Messi
yapmaya yetmez.)
İlginç bir bilgi: Araştırmacılar (nasıl yapmışları geçiyorum,
kafa karıştırmaya gerek yok) oyun frekansını azaltan (yani ara vererek oynayan)
oyuncuların, diğerlerinden daha hızlı öğrendiklerini gözlemlemişler. Yani
deneme-öğrenme için oynanan bir iki oyundan sonra biraz ara vermek, ara ara
oynamak, öğrenmeyi hızlandırıyor. (Ders çalışırken de böyledir ya; biraz ara
vermek, bir tur atıp gelmek öğrendiklerinizi kaydetmenizi, yeni bilgilere yer
açmanızı kolaylaştırır.)
*
Sonuç olarak, uzmanlar diyorlar ki: “Çalışmalarımız, yeni bir
şey (yeni bir aktivite, diyor onlar) öğrenmek için en iyi yöntemin pratik
yapmak olduğunu doğruluyor. Bu doğrudan kaçmak mümkün değil: Başarılı sonuç
almak istiyorsanız, pratik yapacaksınız!”
Ancak, bu bilinen gerçeğe, Prof. Stafford’un bir iki ilavesi
var:
1- Daha iyi öğrenmek için, öğrenmeye ara vermelisiniz. (Yani
imtihana son ana kadar çalışmak sık sık tekrarlandığı gibi iyi bir yöntem
değil. Artık bunun deneysel bir ispatı da var.)
2- Ayrıca, yeni bir şey (yeni bir aktivite) öğrenmekte iseniz,
baştan itibaren her denemede iyi sonuç almaya çalışmaktansa, küçük
başarısızlıkları göze alıp yeni parametreleri keşfetmek sizi daha iyi bir
sonuca götürür.
*
Özetle:
◊ Yetenek diye bir şey var ve önemli bir avantajdır.
◊ Ama her halükârda, öğrenmek ve ilerlemek için çok pratik
yapmak gerekir.
◊ Ancak
◊ Neyi nasıl yapacağınızı öğrenmek için önce bir iki
başarısızlığı göze alıp deneme ve keşif yapmak size zaman ve yol kazandırır.
◊ Ve arada durup, mola verip beyninize (ve bedeninize)
öğrendiklerini hazmetmek için süre tanımak performansınızı artırır.
*
Uzmanların, aktardığım (*) bu bulguları tabii ki sadece
öğrenciler için geçerli değil. Günlük hayatta, çalışma hayatında hasılı ‘yeni
bir şeyler’ öğrenmemiz gereken her yerde ve herkes için…
Bu arada istisnalar kaideyi bozmaz; tabii ki bu söylenenler,
mesela yıllardır, kalkıştıkları her ölçme, seçme, yerleştirme sınavını istikrarla
eline yüzüne bulaştırmayı başaran Millî Eğitim Bakanlığı için geçerli değil.
Çünkü ‘hatalarından ders çıkarmak’ eğer bir öğrenme yöntemiyse, bunların
allâme-i cihân olması gerekirdi.
(*) Aktardığım yerine arakladığım daha doğru ve dürüst bir fiil
olurdu. Bu bilgileri meslektaşım Damien Mascret’nin 15 Ocak tarihli Le
Figaro’daki haberinden aldım.
Hürriyet-İK, 19.01.2014
Bir egitimci olarak ve de deneyimlerime dayanarak bu arastirma sonuclarina tamamen katiliyorum. Serdar Devrim'e bu arastirmayi gundeme getirdigi icin tesekkurler....
YanıtlaSilMerhaba, yazınızı beğenerek okudum. Ancak yetenek kısmıyla ilgili konulara pek katılamadım. Zira araştırmanın tüm detaylarını okuma fırsatım olmasa da bilgisayar oyununda başarılı olan kişilerin yetenekli olduğu varsayımının nasıl ortaya çıktığını anlayamadım. Zira bu kişilerin daha önce başka oyunlarda pratik yapıp yapmadığı bilgisi verilmemiş. Daha önce bu tip oyunlar oynayan kişi pratik tarafını geliştirdiği için diğerlerinden daha kısa sürede daha iyi sonuçlar alması daha muhtemel.
YanıtlaSil