Ciddi
bir sarsıntı ve personeli strese sokan büyük değişimler (işten çıkarmalar; yer
değiştirmeler vs) yaşayan büyük şirketlerde yönetim
(1)
sorunları ve çözüm önerilerini çalışanlara anlatmakta,
(2)
ve bu önerilere çalışanların katılımını sağlamakta zorlanır.
Ayrıca,
(3)
çalışanlarıyla dürüst ve güvenilir bir diyalog kuramayan ve doğru geri bildirim
alamayan yönetimin krizden çıkış politikaları başarısızlığa uğramaya mahkumdur.
Peki
toz duman arasında, herkes işi için korkarken, sinirler gerilmişken,
söylentiler yayılmış ve yönetime güven azalmışken, çalışanlarla doğru ve sağlıklı
iletişim nasıl kurulur?
Herhalde
soğuk ve kişiliksiz bir e-posta mesajı atarak değil.
Herhalde
sağa sola çocukça sloganlar yazarak değil.
Çalışanları
bir amfitiyatroda toplayıp, tencere-tava satan saha ekiplerini motive eder
gibi, marşlar eşliğinde ‘biz bir büyük
aileyiz, biz en iyiyiz, hödö hödö’ diye bağırtarak değil.
Herhalde
servis şeflerini toplayıp ‘şimdi gidin
bu söylediklerimizi ekibinize anlatın’ diye topu ara kademelere atarak
değil.
Hele
hele susarak, açıklama yapmayarak, her tatsız kararı bir sürpriz hale
getirerek, herkesin sinirlerini gerip korkulu bir bekleyiş ortamı yaratarak
değil.
*
McKinsey’in
kurumsal dergisinde L.Duan, E.Sheeren,
L.Weiss imzalı bir makale yayımlanmış. ‘Mış’ diyorum, ben okumadım,
okuyandan okudum.
McKinsey’in
danışmanları diyorlar ki, eğer çalışanların güvendiği ve saygı duyduğu,
şirketteki ‘değişim aktörlerini’
bulup çıkarabilir ve desteklerini alırsanız, çalışanlara sesinizi duyurabilir,
onların da sesini duyabilirsiniz.
Kimdir
bu ‘değişim aktörleri’?
Bunlar,
çalışanların darda kaldıkça gidip omzunda ağladığı, şirketlerin Güzin Ablaları,
akıl danışılan âkil insanlardır.
Bir
sıkıntısı olanları, derdine kulak verecek birini arayanları sabırla dinleyen,
bazen gazlarını alan, bazen akıl veren, bazen bir arkadaş, bir abla-abi, bir
anne-baba…
İşte
çalışanların sevip saydığı bu insanları kazanırsanız, çalışanla iletişim
kurabilirsiniz, diyor uzmanlar.
İyi
de, koca bir şirkette bu 3-5 kişiyi nasıl bulacaksınız?
Aynı
uzmanlar, bunun için sosyologların ‘kartopu
anketi’ dedikleri yöntemi öneriyorlar.
Özetle,
her çalışana tek tek sorun: “Mesleki açıdan
bir sorunun olduğunda, çalışma arkadaşlarından kiminle dertleşiyorsun, kime akıl
danışıyorsun?” Size kendi kimliklerini gizleyerek cevap versinler.
Sonra,
çalışanların size ‘derdimi anlatıyorum,
akıl danışıyorum’ dediği çalışanları bulun, onlara da aynı şeyi sorun…
Bunları da bulun, aynı soruyu sorun…
Ta
(artık şirketin büyüklüğüne ve şartlara göre) 3-5 yahut 8-10 kişi neyse kalana kadar.
İşte
bunlar, şirketin organizasyon şemasında görünmeyen, ama çalışanlar üzerinde
gerçekten manevî etkisi olan ‘anahtar
çalışanlar’dır.
Diğer
çalışanlarla iletişim kurmanızı sağlayacak, sizin mesajınızı onlara en iyi
şekilde anlatacak, size en doğru ve dürüst geri bildirim sağlayacak olan ‘değişim aktörleri’dir.
Yönetim
politikalarını anlayan, benimseyen ve yönetime sesini duyurduğunu gören çalışanlar,
haliyle, daha mutlu ve daha verimli olacaklardır.
(Bu
arada küçük bir not: Uzmanlar, kartopu anketini uygulamadan önce, şirket
yönetimine ‘Şirketin anahtar-çalışanları
sizce kimlerdir?’ diye sormuşlar. Doğru cevap veren neredeyse çıkmamış.
Yani siz, alışkanlıkla, bu çalışanları kendiniz belirlemeye kalkmayın.)
Hürriyet-İK, 30.03.2014