22 Ağustos 2012 Çarşamba

Sinimmâr Cezası

Derler ki…

Bir zamanlar bu coğrafyada Numan Bin Münzir adında bir şâh hüküm sürmüş. Zevk ve safa düşkünüymüş. O kadar ki, bu dünyada iz bırakmak, öte dünyada yer kapmak umuduyla devlet kesesinden bir selâtîn camii (1) yaptıracağına, sarayların en ihtişamlısını inşaya karar vermiş. Başmimarı Sinimmâr’ı huzuruna getirtmiş, "Şâhen-şâh yani benim adıma öyle bir şâheser inşa edesin ki, ezelden ebede bir eşi bir benzeri olmasın, olabilemesin. Benim sarayımda bu dünyadan kâm almak adına hiçbir eksik kalmasın…" buyurmuş.

Sinimmâr, en uygun yeri seçmek için ülkeyi baştan başa gezmiş. Necep ile Fırat arasındaki Hîre sırtlarını seçmiş. Ve buraya, kendine verilen mühlet zarfında, insan evladının yapabileceği en muhteşem sarayı inşa etmiş. Şeffaf duvarlarından sızan ışıkla günün her saatinde farklı bir renge bürünen, "güya sabah mavi, kuşlukta havaî, öğleyin beyaz ve ikindide sarı görünen" (2) Kasr-ı Hâvernak, Şah Numan’ın aklını başından almış. "Yarın ben öldükten sonra mülküm, oğullarımın, onların oğullarının, belki de tâlân-gerin (çapulcuların) elinde kalacak. Ben toprağa düşmüş bir yaprak gibi kururken, onlar benim sarayımda hüküm ve safa sürecekler" diye vesveseye kapılmış.

Mimarbaşı, "Allah gecinden versin, Allah sizi başımızdan eksik etmesin ama müsterih olunuz Haşmet-meâb; kulunuz en kötü ihtimali de düşündü…" diyerek şâhı gizli bir geçitten sarayın mahzenlerine indirmiş: "Hâvernak Sarayı’nın belkemiği işte şu gördüğünüz kilit taşıdır. Kulpundan tutup da bu taşı yerinden oynatırsanız, saray bir saat içinde hâk ile yeksan olacaktır."

Numan Bin Münzir, malını kimseyle paylaşmayacağı için mutlu, ileri görüşlü ustasına övgüler yağdırdıktan sonra odalarına çekilmiş. Ancak bu sefer de,"Ya taşın yerini düşmanlarıma söyler de sarayımı başıma yıkarsa! Ya Hâvernak’ın bir benzerini başka sultanlar için de yaparsa!.." diye sabaha kadar gözünü kırpmamış. Daha gün ışırken mimarbaşını huzura çağırmış, Fırat’ı seyir bahanesiyle tâk-ı Hâvernak yani sarayın kubbesine çıkarmış ve talihsiz Sinimmâr Usta’yı aşağı atıvermiş.

İşte o günden beri, ödül beklerken cezalandırılanların, işlerinde ehil ve başarılı oldukları için zarar görenlerin durumu ‘Cezâ-yi Sinimmâr’ yani ‘Sinimmâr Cezası’ benzetmesiyle tanımlanır.

Günümüzde ise, sağduyulu ve sade halkımız, aynı anlama gelen ‘Hiçbir başarı cezasız kalmaz’ atasözünü üretmiştir.
*
* *

İnsan olmak çok üzücü

Raphael Beaugrand genç bir Fransız gazetecisi. Srebrenista’dan Hiroşima’ya kadar 16 bin km yol katetmiş. Tek başına. Bisikletle. "Çünkü bisiklet insanlarda sempati uyandırıyor ve dillerini çözüyor" diyor.


Bosna-Hersek’ten yola çıkmış, Moldova, Ukrayna, Gürcistan, Azerbaycan, Çin, Güney Kore ve nihayet Japonya. 36. paralel boyunca ‘Unutulmuş çatışmalar’ın izinde. İnsanlar en yakınlarının kaybını, acıları, sürgünü nasıl yaşıyorlar? Böyle bir dramdan sonra hayata nasıl tutunuyorlar? Bir yıla yakın süren röportajından çok güzel bir web-belgesel çıkarmış. (3)

Bir Boşnak anne sessiz bir mezarın beyaz mermerini okşuyor, "Burayı oğlum için boş bıraktım" diyor, "Allah izin verir de kemiklerini bulursam diye…" Bir Abhaz kadın bir gün memleketine, köyüne dönmeyi hayal ediyor: "Yanmış, kül olmuş, ama yine de benim evim orası…" 6 Ağustos 1945’ten sağ kurtulan bir kadın, Hiroşima’da hayatın durduğu anı hatırlıyor. "Binlerce ceset görünce insan artık hiçbir şey hissedemez hale geliyor. Bu açıdan, insan olmak çok üzücü!" diyor.

Bayramın insan olduğumuzu bize hatırlatması ümidiyle...
 
(1) Selâtin ‘sultanlar’ demektir. Osmanlı sultanları veya şehzadeleri tarafından yaptırılan camilere ‘selâtin camii’ denir.
(2) Bu alıntıyı nereden yaptığımı unuttum ne yazık ki…
(3) http://www.parolesdeconflits.com/



Hürriyet-İK, 19.08.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder