Bugünün Hürriyet İK’sını belki otelde, belki
evde, ama tatil havasına girdiğiniz bir pazar sabahı okuyacaksınız. Bayramlık
bir yazı olsun istedim. Eskilerden, izninizle. 2004 yılbaşına bir iki gün kala Hürriyet-internette çıkmış. O zaman
başlık olarak ‘Asmayıp da besliyoruz biz
bunları...’ demişim. Bu, kısaltılmış kurban bayramı versiyonudur.
*
Önce bu serserinin
nasıl enselendiğini anlatayım size.
Yer İzmir, Bornova.
Gece saat iki. Abdi İpekçi Caddesi’ndeki Bereket Market’ten genç bir adam
fırlamış, deliler gibi koşarak. Oradan geçmekte olan polis otosu şüphelenmiş
durumdan, peşine düşmüş. Marketten çaldıkları bulunmuş üzerinde. Karakol,
ifade, hâkim, tutuklama. Buca Kapalı Cezaevi’ne koymuşlar alelacele.
Bu namızsız,
karakolda ve mahkemede bir de utanmadan salya sümük ağlamış, “Hırsız olsam daha fazla çalardım”
demiş, ba ba ba...
*
Haberde
anlatılmamış, ben oturduğum yerde bir senaryo yazayım müsaadenizle.
Doğu’da bir ilden,
işsizliğin insanları cendere gibi boğduğu bir ilden, çaresizlikten, cebinde bir
otobüs bileti, İzmir’e gelmiş Hüseyin, köylüsü Mehmet’in yanına, inşaatlarda iş
umuduyla.
İki gün çalıştıysa,
üç gün aç gezmiş. İşçi pazarında, ayağında lastik ayakkabısı, sırtında fitilli
balıkçı yaka kazağıyla, morarmış elleri yırtık pantolunun ceplerinde, boynu
omuzlarının içinde, donan kulaklarını korumak için, başını bir sağ omzuna, bir
sol omzuna sürte sürte günlerce iş beklemiş.
Hammallığı da
denemiş, artık akşamcı kahvesinde sabahlayacak parası da kalmayınca, bitmemiş
inşaatların pütürlü beton zemininde, çimento torbalarına sarılıp geçirmiş
geceleri. Acıkmış, üşümüş, köyünü özlemiş. Anasının iyi kötü tahıl çorbasını,
kürekle karılan tezekten de gelse evinin sıcağını özlemiş. Bakmayın siz onun ekmeğini
kazanmak için yollara düşmesine, daha 19 yaşında Hüseyin. Koca bir çocuktur o...
Köylüsü Mehmet de
başından savmış sonunda, “Böyle iki kişi
dineldik mi iş çıkmayor. Sen de buraları belledin artıkın. Haydi bakalım,
herkes kendi yoluna, selametle...”
Artık hiç umudu
kalmamış Hüseyin’imin. Geceler daha bir soğuk gelmeye, açlık daha bir acıtmaya
başlamış. Yok ki anasını satim atlayıp köye dönesin. Dönsen hoş geldin derler
mi ki?
Yüzünü kızartmış,
dilenmeyi denemiş. Sokakta hali vakti yerinde insanlara “İş bulmaya geldim, kaç gündür açım, Allah rızası için bir çorba parası”
diye yanaşmış. Yanaşmış ama, domates, patates satan Züğürt Ağa misali, öyle
utana sıkıla söylemiş ki, kendi bile inanmamış hikayesine. Allah versin! diyeni
kadar, avcuna 10 lira sıkıştıranlar da ağırına gitmiş.
Gece yattığı
inşaatta, yanında karnını doyuran işçiler buyur etmişler. Sevmemiş bakışlarını,
aralarındaki kaş göz işaretini. Teşekkür bile etmeden kaçmış. Kaçmış ama, küçük
tüpten gelen kokular da iştahını fena azdırmış.
Dönememiş inşaata o
gece; titreye titreye, ıslak it gibi gezmiş Bornova’nın ıssız sokaklarında,
sabahı etme umuduyla, hani güneş çıkar kemiklerim ısınır. Gece 10, 11, gece
yarısı... geçmek bilmemiş Allah’ın belası gece, morarmış elleri yırtık yeşil
pantolonun cebinde, başı omuzlarına gömük, kulakları ayazdan artık hissiz...
Gece bir, bir buçuk,
marketin ışıklarını görmüş, yanaşmış. Dilense, şimdi bir laf ederler, koyar
adama, başım belaya girer... Önünden bir geçmiş, iki geçmiş. Bakmış bakkal
kasada tek başına. Müşteri gibi girmiş içeri, başı önünde.
O canının
çektiğinden, o mavi tüpte pişerken burnunda tüttüğünden iki tane kapıp, Allah
ne verdiyse koşmaya başlamış. Hem ağlayıp hem koşuyormuş.
Çamdibi Karakolu’na
bağlı ekiplerin, tam da Bereket Market’in önünden geçeceği tutmuş gecenin
ikisinde. Peşine düşmüşler bağıra çağıra, düdükler, tutlar, vurlar... Koskoca
bir devletin polisi.
Paniğe kapılmış
Hüseyin. ‘Suç unsuru çalıntı malı’
bir köşeye atmayı bile akıl edememiş. Kuduz köpek gibi kıstırmışlar bir binanın
girişinde, üstüne atlamışlar, yere yatırmışlar, itip kakmışlar Hüseyin’i.
- Utanmıyor musun hırsızlık yapmaya, öküz
gibi adamsın, çalışıp ekmeğini kazansana lan!
*
Memur haklı.
Namusunla çalışsana ulan Hüseyin, adam gibi bir işe girip...
Ekip otosunda
başlamış ağlamaya. Karakolda sürdürmüş ağlamasını. Hâkimin karşısında ağlamış.
Hâkim ne yapsın, ipsiz sapsızın biri, ne evi barkı belli, ne izi adresi...
Polisler bile şaşırmışlar, “Biz otomobil
hırsızlarını, evleri soyanları yakalıyoruz, mahkeme tutuklamıyor, serbest
bırakıyor. Bu hırsızı niye tutukladılar, anlamadık” demişler.
Kimbilir, belki de
içeride bir sıcak çorba içer diye düşünmüştür hâkim!
*
19 yaşındaki Hüseyin K. hırsızlık suçundan davası
görülmek üzene Buca Kapalı Cezaevi’ne konulmuş.
Hâlâ salya sümük ağlıyormuş
koğuşa girerken, “Vallah çok açtım ondan
çaldım. Hırhız olaydım, sadecene iki tane mı alırdım?” demiş, dinletememiş.
Eee, Hüseyin’im iki
kangal sucuk çalmadan düşünecektin.
Yatarsın altı ay,
bir yıl. Hırsız diye yazarlar siciline. Artık arasan da zor bulursun ‘adam gibi bir iş’. Allah’ın
sabıkalısına bu kapıda iş yok, hadi yallah...
Alt tarafı üç gündür
açtı karnın. Şunun şurasında bayrama bir kaç gün kalmış. Sıkıverseydin be
dişini Hüseyin.
Biraz daha kurban
kavurma almaz mıydın?
Ölümü ye bak...
Hürriyet-internet, 29.12.2003 ve Hürriyet-İK, 13.10.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder