Yanlış anlamadınız ama bu şekilde sorulunca size saçma gelmiş
olabilir; şöyle diyelim:
Üste para vererek çalışanın performansı nasıl düşürülür?
Mesela?
Mesela yıl sonunda prim vererek personelin çalışma şevki
kırılabilir mi?
Gülmeyin, bunu başaran patron ve insan kaynakları yöneticisi
çok...
Aşağıda söylediklerimi yaparak işe başlayın, siz de bunlar kadar
kötü yöneticisi olabilirsiniz.
*
Evvela - madem prim örneği verdik - az prim dağıtmayı,
patronsanız ‘zarardan kâr’, İK
yöneticisiyseniz patrona ek bir yalakalık fırsatı gibi telakki edin ve marifet
sanın.
Gene, personele verilen primi, performansın ödüllendirilmesi ve
bu yolla çalışanın daha çok ve daha verimli çalışmasını teşvik edecek bir
enstrüman olarak değil de, bir ihsan, bir inayet olarak görün ve takdim edin.
Tabii bu aracı, mutlaka sevdiğiniz çalışanlara (benzetme için
özür dilerim) kıyak yapmak ve iktidarınızı güçlendirmek için bir silah gibi
kullanın.
*
Bir iki de pratik yöntem önereyim isterseniz.
Mesela, benzer işi benzer performansla yapan iki çalışandan
(patronun hemşerisi olduğu, sizin özel işlerinizi şirketin hesabından yaptığı,
şirretin biri olduğu gibi geçerli sebeplerle) sadece birine prim ödeyin.
Prim alanın performansında değişiklik olmayacaktır, ama almayan
(gerçeği er veya geç öğrenince) anında ‘Ne
kaa ekmek…’ moduna geçecektir.
Yahut, mesela üçüncü yılın sonunda, ikincisine de prim verin.
Diğerinin yıllardır prim aldığını öğrendiği anda (er veya geç öğrenecektir),
aldığı prime rağmen performansı tepe taklak düşecektir.
Başka bir yöntem: Çalışana ‘şunu
şunu yaptığın için, şu performansına karşılık, şu yöntemle hesaplayarak sana
bir prim ödüyoruz’ demeyin. Çalışan, niye prim aldığını anlamasın, aldığı
primi herhangi bir performansına bağlamasın, böylece teorik olarak ‘performansı ödüllendirmek ve teşvik etmek’
maksadıyla verdiğiniz prim bir halta yaramasın.
Sonra, iyi bir patron olarak çalışanlarınızın kim olduğundan,
nasıl yaşadığından bihaber olduğunuz için; iyi bir İK yöneticisi olarak, insan
psikolojisi ve insan ilişkileri konusunda özürlü olduğunuz için, şu temel
kuralı sakın bilmeyin:
Genelde insan evladı,
özellikle de çalışan, kendisine her verileni bir ‘müktesep
hak’ olarak görür.
Mesela 3 gün, çalışanlara saat 5’te simit dağıtın, kestiğiniz
gün ‘ulan bir simit yiyorduk, onu bile
çok gördüler’ diye söylenirler. Aksırıp tıksıran birini ‘hadi git evine,
yat dinlen’ diye gönderin, müteakip ilk nezlede ‘gebersek aldırdığı yok’ diye arkanızdan konuşur.
Primi de hangi ölçülebilir performansa dayanarak verdiğinizi /
vereceğinizi adam gibi açıklamadan dağıtın ki, hem etkisi sıfır olsun, hem de
vermediğiniz gün çalışanın performansı resetlensin.
*
Gerçi bunları size söylememe gerek yok.
Ya iyi bir İK’cısınızdır ve bu söylediklerime siz de
gülüyorsunuzdur. Ya da kötü bir İK’cısınızdır ve bunları harfiyen
uyguluyorsunuzdur.
Ha, az kaldı unutuyordum, patronun gözünde iyi, şirket için ve
çalışanın gözünde kötü bir İK’cı olmak için size bir altın kural daha:
Her konuda kendinizi
uyanık, çalışanı aptal zannedin. Nalıncı keseri gibi hep kendinize (şirkete)
yontun.
Bu çakallığınız ve zarafetiniz size, hem düşük performans hem de
beddua olarak geri dönecektir.
Hürriyet-İK, 02.02.2014
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilSerdar Bey harika bir yazı olmuş tamda gülümsemeye ihtiyaç duyduğum anda okudum çok keyifli oldu.
YanıtlaSilHürriyet ilan
Teşekkürler sevgiler
YanıtlaSil