Eskiden (mesela benim ekonomi okuduğum yıllarda) şirketlerin bir ruhu olduğuna inanılırdı. ‘Ruh’ yani ‘varlıkların maddî olmayan tarafı’, anlamında. Maddî varlıklarının yanısıra, şirketlerin, yönetenlerden ve çalışanlardan bağımsız bir ‘şirket ruhu’ olduğuna...
Sosyolog François Dupuy’ye bakarsanız, o günler
artık geride kalmış.
Dupuy, Fransa’da
‘çalışma dünyası hakkında yılın kitabı’ seçilen araştırmasında (Lost in management, 2011) şirketlerin ‘göz kararıyla’ (daha doğrusu ‘kör uçuşuyla’) yönetildiğini söylüyordu.
Bu kez, başlığı ‘Yönetimsel düşüncenin iflası’ diye
tercüme edilebilecek kitabında, ‘günümüz
şirketlerinde yöneticilerin artık düşünmediğini’ iddia ediyor.
(Ne de olsa biliminsanı, ölçüyü elden bırakmıyor. Ben olsam
‘beyinsiz yöneticilerin elinde kalan
şirketler artık ruhsuz’ derdim.)
Şirketin her kademesinde
‘düşüncenin fakirleştiğini’,
yöneticilerin ‘düşünsel tembellik içinde’
olduğunu söylüyor. ‘Karmaşıklığın
bilincinde olan, anlamaya çalışan yönetici kalmadı’ diyor. Çünkü ‘bilgiyle olan ilişkimiz değişti’:
Şirketlerde artık ‘fast thinking’ hâkim diyor Dupuy. Hızlı düşünme değil, fast food gibi olumsuz, zararlı bir
tanım buradaki: ‘yalapşap düşünme’
diyelim. Toplumda da durum aynı, diyor: “Alelâde (yüzeysel) bilgiyle yetiniliyor; geliştirilmiş, derinleştirilmiş bilgi artık makbul değil”.
Benim de taktığım PowerPoint örneğini veriyor:
PP sunumlar ‘ciddî bir bilginin özetlenmesi ve gerçek bir düşüncenin derli toplu sunumu’ gibi yutturuluyor. Oysa esas, şekle kurban ediliyor. Bilginin, düşüncenin yerini görüntü dolduruyor. (Bu arada bu sorun PP sunumlarıyla da sınırlı değil. Aynı tanıma uyan, görüntüden ibaret yönetici çok.)
Sonuç:
Yarım yamalak, ‘en küçük ortak paydaya indirgenmiş’ bilgi ve düşünce.
Eğer ‘zekânın, bilginin ve düşüncenin iflası’na karşı çıkan; bilgili, birikimli, tecrübeli, kafası çalışan bir yönetici (insan) olmakta ısrar ederseniz, ‘ortalama cehalet’ için tehdit oluşturduğunuzdan, ‘elitist, dar görüşlü, çağdışı’ diye etiketlenip dışlanıyorsunuz. Hatta kimi yöneticiler, kifayetsizliklerini ve başarısızlıklarını örtbas etmek için, size ‘paralel yapı’ (günah keçisi) muamelesi yapıyor, sizi patrona fitneliyor.
Dupuy bu ‘kültürsüzlük’ ve ‘kültürel çölleşme’nin sadece şirketlerde değil, toplumda da ciddî bir sorun olduğunu, medyanın (bilinçli olarak veya gazete-televizyon yöneticilerinin giderek cahilleşmesi neticesinde) bu ‘carî cehaleti’ körüklediğini iddia ediyor.
*
Eeey Dupuy, Paris’te
oturmuşsun, atıp tutuyorsun. Kültürsüzlük neymiş, nemalandığın hatta varlığını
borçlu olduğun carî cehalet nasıl körüklenirmiş, senden öğrenecek değiliz...
Not: Söz konusu kitapları okumadığımı, yayımlanan eleştiri ve
yorumlardan yararlandığımı itiraf ediyorum.
Hürriyet--İK, 25.01.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder