M.D.
(Antalya) - Serdar bey, bana neden
bir türlü randevu vermediğini sorduğum tepe yöneticim bana, “Sen biliyor musun,
benim işimin yüzde 80’i boss management (yani patronu idare etmek)” cevabı
verdi. Gerçek olabilir mi?
Herhalde
yöneticiniz işinin ne kadar yoğun ve zor olduğunu anlatmak istemiş ama, aslında
patronun kötü bir patron, kendinin de kötü bir yönetici olduğunu itiraf etmiş.
Avuçla
para verdiği CEO’nun vaktinin ve aklının yüzde 80’ini işgal eden işadamı, ciddî
bir yanlış yapıyor, kendi ayağına kurşun sıkıyor demektir.
Keza,
aklının ve vaktinin yüzde 80’ini patronunu mutlu etmeye harcayan yönetici de,
koltuğunu koruma açısından mutlaka doğru yoldadır da, aldığı parayı hak etmeyen
ve uluslararası ölçütlerde berbat bir yöneticidir.
*
B.O.
(Washington) – Serdar abi, Türkiye’de
çalıştığım bütün şirketlerde insan ilişkileri çok kötü olduğu, gereksiz ve
yıpratıcı bir çekişme olduğu için, ABD’de bir iş önerisini kabul edip buraya
geldim. Burada ilişkiler biraz daha profesyonel ama, gene herkes birbirinin
kuyusunu kazıyor. İnsanlar niye böyle?
İşin
içine para, iktidar gibi kaba menfaatler girdiği için, çalışma hayatında
insanların en çirkin, belki de gerçek yüzü ortaya çıkar. (Bu arada tabii bizim
eğitimsizliğimiz, görgüsüzlüğümüz, ilkelliğimiz de bu çirkinlikleri
derinleştirir.)
Bu
yüzden, hep uyumdan söz edilirse de, şirketler aslında bir ‘çatışmalar ağı’ olarak tanımlanabilir. Çeşitli
menfaat ve beklentilerin çatıştığı ve, çeşitli yöntemlerle, herkesi ‘azamî mutlu etmek’ten ziyade, herkesi ‘en az mutsuz edecek’ bir uyuşma ve ölü
nokta bulunması sayesinde varlığını sürdüren bir sosyal yapı. (Daha doğrusu ‘herkesi mutlu etme’ yalanı + ‘mutlu azınlığı daha mutlu etme’ gerçeği.)
Kuralların
belli ve haksızlıkların da aza indirildiği, iyi yönetilen şirketlerde atmosfer
nispeten iyidir. Çok iyi yönetilen şirketlerde gerçekten bir ‘ekip ruhu’ görülebilir. Ama bu
saydıklarım istisnadır. Yukarıdaki soruda da sözünü ettiğim kötü patron + kötü
yönetici ikilisi (ki tencere kapak misali birbirlerini bulurlar) ya aczinden ve
beceriksizliğinden şirket içi dengeleri ve ekip ruhunu sağlayamaz; ya da
bölerek, ezerek, huzursuzluk çıkararak yönetmeye çalışır.
(Sürecek)
*
* *
* *
12
Mart tarihli Hürriyet’ten iki haber:
Ortaokul
öğrencilerine “Zaten başınızı
örtmüyorsunuz, size tecavüz de mubah, kötülük de mubah. Siz de Özgecan (1) gibi olursunuz” dediği iddia edilen
öğretmen, hakkında soruşturma açılarak başka bir okula atanmış.
Elazığ’da
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Harput Bakım Sosyal ve
Rehabilitasyon Merkezi’ndeki kız çocuklarına yıllarca taciz ve tecavüzde
bulunulmuş. (Bu arada siz bu satırları
okurken ilgili bakan hanım koltuğu bırakmadıysa, yaşananlar kendisini rahatsız
etmiyor demektir.) Müdür bu tacizci sapıklardan birini başka bir kuruma
göndermiş.
Okul
müdürü çocuk döver, başka okula verilir. Komiser karakolda vatandaşa işkence
eder, başka ile sürülür. Polis sokakta vatandaşın kafasına sıkar (eğer taltif
ve terfi almazsa) görev yeri değiştirilir.
Tamam,
soruşturma sürmektedir; suçu tespit edilmedikçe her insan masumdur; tamam memur
açısından açığa alınmak hoş değildir ama… bu uygulamada bir gariplik yok mu?
(1)
Mersin’de tecavüz edilerek öldürülen Özgecan Aslan isimle genç kızHürriyet-İK, 15.03.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder