Fransız haber ajansı AFP,
yakında çıkan iki kitap vesilesiyle, insan kaynakları yöneticileriyle görüşmüş,
mesleklerinin güzel ve zor yanlarını sormuş.
Sanofi, PSA, Elf
Aquitaine gibi büyük gruplarda İK yöneticisi olarak çalışmış yeni emekli
Jean-Luc Vergne, adını Şanslı bir İK müdürünün yolculuğu diye çevirebileceğim
kitabında İK için ‘müthiş heyecanlı ama
genelde iyi gözle görülmeyen’ bir meslek diyor ve mesleğin pek çok zaman ‘yukarıda alınan kararların sessiz uygulayıcısı’
gibi görülmesinden ve gösterilmesinden yakınıyor.
Kariyerinde karşılaştığı
(bir varilin üstüne çıkıp 300 işçiye, tek başına, fabrikanın kapandığını ve
işsiz kaldıklarını bildirdiği gün gibi) zor ve üzücü, (yeni seçilmiş sendika
temsilcisinin mavi yakalılara eylem programını ‘ıııııh, işverenle kavgamızı
sürdüreceğiz’ diye açıkladığı gün gibi) komik olayları anlatıyor.
Vergne özetle “insanı sevgisi olmadan ve insana güvenmeden
bu iş yapılmaz” ve “sosyal
performans olmadan ekonomik performans elde edilmez” diyor.
AFP’nin görüştüğü
İK’cılarsa özetle şöyle diyorlar:
Philippe Dorge (PSA yani Peugeot grubu): “İnsan
kaynaklarına hak ettiği yeri vermeyen organizasyonlar yaşayamaz.”
Bruno Mettling (Orange yani eski France Telecom): “Mesleğimiz değişti. Eskiden, bir yanda şirket stratejisi vardı, bir
yanda da bu stratejinin uygulandığı insanlar. İK da bu ikisinin arasında,
ortasındaydı. Böyle olunca da, İK’cıların iyi pazarlıkçı olması isteniyordu ama
şirket stratejisi belirlenirken görüşlerini soran yoktu. Bugün şirketler artık
bu kısa-vadeci tutumu terk etti. Pek çok İK’cı artık icra kurulu üyesi, genel
müdür yardımcısı konumunda. Yani sadece uygulayıcı olmaktan kurtuldular.”
Sylvie François (La Poste yani Fransız PTT’si): “İyi bir İK’cı sadece uygulayıcı değildir. Çalışanların, yöneticilerin,
sendikaların güvenini kazanmalı, beklentilerini anlamalı ve anlatmalı. Ki
herkes mutlu olabilsin. Biliyorum bu çok zor bir şey, ama mesleğimizin güzel
yanı da bu. Bunu yapmayanlar meslekte mutsuz olabiliyor.”
Jean-Christophe Sciberras (Solvay’in İK yöneticisi ve Ulusal İK Müdürleri Derneği
Başkanı): “Bu arada, mesleğin imajı da
pek parlak değil. Son yıllarda çıkan filmlere bakarsanız, epey kötü. İnsan Kaynakları (1), yahut George Clooney’nin oynadığı Up in the air (2) gibi filmler. Ancak, bu klişeye karşı
çıkmamız lazım.”
Sciberras gibi, diğer İK
yöneticileri de mesleklerinin ‘çok zor’
olduğunu, ‘dayanabilmek için kişisel
kapasite gerektiğini’ söylüyorlar.
Birkaç gün önce piyasaya
çıkan, adını (tercüme edebilmek için biraz abartarak) İnsan Kaynakları Müdürü’nün ya da intihar eğiliminin İ’si diye
çevirebileceğim kitabında büyük bir ecza grubunun eski İK’cısı Jacky Lhoumeau, ‘tükenmişlik sendromu’ ile sonuçlanan meslek macerasını anlatıyor. “2010’da 200 kişiyi işten atmam istendi. Çok
kötü oldum.” Halen raporlu olan Lhoumeau, kitabında yönetim, yöneticiler,
çalışanlar ve sendikalar arasında denge kuracağım diye dengesini kaybeden İK
yöneticisinin ‘yalnızlığını’
anlatmaya çalışıyor. Ve “Peki, İK
yöneticisi olmanın en güzel yönü neydi?” sorusuna da hiç düşünmeden şöyle
cevap veriyor:
“Bir gün bu işten kurtulacağımı hayal etmek!”
*
İK yöneticileriyle benzer
bir sohbeti Hürriyet İK olarak biz de
yakında yapacağız. Onlara aynı şeyleri soracağız.
Türk şirketlerinde görev
yapan İK’cıların işinin hem daha kolay hem daha zor olduğunu sanıyorum.
Daha kolay, çünkü bizde
(AB’ye nazaran) sendikal baskı çok az, çalışanlar daha kaderine razı.
Ama daha zor, çünkü bizde
kurumsallaşma (genelde) hikaye; patronlar İK yönetimini ‘patronun ve üst yönetimin talimatlarını uygulayan ve çıkarlarını
koruyan’ bir birim olarak görüyorlar. İK’dan böyle bekliyorlar.
Oysa - tekrarlamakta bir
sakınca yok - yarın ayakta kalacak şirketler, ‘en kıymetli varlığımız insan kaynağımız’ lafını ‘içi boş bir terane’, bir ‘sosyal müsekkin’ olmaktan çıkarıp
hayata geçiren şirketler olacak.
(1) 1999 yapımı bir Fransız filmi. İK departmanında staj yapan
bir genç, şirketin babasını kovmaya hazırlandığını öğrenir vs.
(2) Hayatını uçaklarda ve hava limanlarında geçiren bir ‘işten
çıkarma görevlisi’nin hikayesi
Hürriyet-İK, 22.09.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder