Şu kadarını söyleyeyim (demiştim geçen hafta ‘şans’tan bahsettiğim
yazıda):
Perşembe günü bir telefon geldi: “Serdar Bey, sizi
...’den arıyorum. Burada, büyük dedenizden kalma bir arsanızın olduğunu biliyor
musunuz?”
*
Hani filmlerde olur; adama, vakti zamanında Amerika’ya
göçmüş, varlığından bile haberdar olmadığı amcasından petrol kuyuları falan
kalır...
Gerçi bizim kuşakta bu hayal, bir sabah ‘Jeyar
Yuving’ olarak uyanmak şeklinde değil de, her öz-hakiki-İstanbullu ailede
en az bir adet bulunan, ‘bir zamanlar Şam Valiliği yahut Kahire’de
kethüdâlık yapmış cennetmekân bir dede’den 150 senedir geldi gelecek miras
şeklinde tezahür eder.
Benim de ana tarafımda bir Kevâkibî mirası ve milyar
dolarlar telaffuz edilirdi de (ne anlama geldiğini bilsem de ‘telahhuz’
demem daha yerinde olurdu belki), ciddî miydi, bu tür hayallerle yaşayan
düşkün konakzâdelerle mavra mıydı, çocuktum hatırlamıyorum.
Kulağım, telefonun ucunda kendini tanıtan ve derdini
anlatan zatı dinliyor ama, zil sesine kadar atalet içinde olan nöronlarımda bir
hız, bir canlılılık, bir heyecan, görseniz gözleriniz yaşarır.
Özetle, beni arayan beyin bir arsası varmış, üzerine
inşaat yapmak isteyince bu arsanın bir köşesinin hâlâ dedemize ait olduğu
ortaya çıkmış falan...
*
Zaten geçen hafta ‘azzzz sonra’ yaptık, daha da
uzatıp yerli diziyle çevirmeyelim:
1. Arsa büyük dedeme değil, büyük dedemin müteveffa
oğluna, yani annemin dayısına aitmiş. Hasılı mirasçıları biz değiliz.
2. Mirasçısı ben olsam da kaç yazarmış bu arada, çünkü
söz konusu ‘arsa’ zaten cem’an 27 m2’cik imiş.
Yani sözün kısası, dostlar, zaten bizde şans olsaydı,
vesaire, vesaire... Bakınız yazının başlığı.
*
Maden ki geçen yazıda yarım yamalak ‘başarı-şans’
ilişkisinden söz ettik...
Başarılı denilen insanların çok şanslı insanlardır.
Bir kısmının başarısı şanstan ibarettir.
Bir kısmı zaten başarılıdır, şansı da iyi gitmiştir.
Bir kısmı zaten başarılıdır, şansını iyi kullanmıştır.
Bir kısmı zaten başarılıdır, şansı zorlamıştır.
Bir kısmı zaten başarılıdır, şanssızlığı yenmeyi de başarmıştır.
Bir kısmı zaten başarılıdır, şansı da iyi gitmiştir.
Bir kısmı zaten başarılıdır, şansını iyi kullanmıştır.
Bir kısmı zaten başarılıdır, şansı zorlamıştır.
Bir kısmı zaten başarılıdır, şanssızlığı yenmeyi de başarmıştır.
Başarısız insanların çoğu şanssız insanlardır.
Bir kısmının başarısızlığının tek sebebi
şanssızlıktır.
Bir kısmı zaten başarısızdır, şansı da kötü gitmiştir.
Bir kısmı zaten başarısızdır, şansı olsa da iyi kullanamayacaktır.
Bir kısmı zaten başarısızdır, şansı hiç zorlamayacaktır.
Bir kısmı zaten başarısızdır, şanssızlığı yenmeyi denemiş ama başaramamıştır.
Bir kısmı zaten başarısızdır, şansı da kötü gitmiştir.
Bir kısmı zaten başarısızdır, şansı olsa da iyi kullanamayacaktır.
Bir kısmı zaten başarısızdır, şansı hiç zorlamayacaktır.
Bir kısmı zaten başarısızdır, şanssızlığı yenmeyi denemiş ama başaramamıştır.
Ne başarılı ne başarısız insanları nereye koyacağımı
bilemedim.
Siz de kendinizi yukarıdaki cetvelde bir yere
yerleştirebilirsiniz.
Ama her şeyden evvel, bilmeniz gereken iki kural var:
(1) Başarının ‘sizin için’ ne anlama geldiğine
‘siz’ karar edin; başkalarının kriterlerine uymaya çalışmayın.
(2) Ve bu tarifi yaparken ‘hem yeteri kadar
gerçekçi, hem yeteri kadar hayalperest’ olun.
Yoksa ya hayallerinizi ıskalarsınız ya hayatınızı. Ki
aynı şeydir aslında.
Demek ki cevap vermeniz gereken hayatî bir soru var:
Sizin için başarı nedir?
Hürriyet-İK, 15.12.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder