Bazen doğru olduğuna inandığım bir fikrin ucunu yakaladığım, ama tamamlamayı, şekillendirmeyi, ifadeyi beceremediğim olur. Hani gördüğünüz rüyayı hayal meyal hatırlar ama bir türlü toparlayamaz, tam çıkaramazsınız ya, öyle bir intiba.
Genelde meramını rahat anlatan biri için (ağız
ishali demekten daha şık böylesi) bu inkıbâz hâli sıkıntılıdır.
Gene kendimce doğru bir teşhis koyduğumu sandığım,
iyi kötü bunu ifade edebildiğim, ama karşımdakilerin bir türlü anlamadığına
hayret ve dahi isyan ettiğim olur.
Ya nasıl görmüyorsunuz, nasıl anlamıyorsunuz diye
bağırasım gelir.
Bir vakıf üniversitesinde 6 dönem ders verdikten
(reklam olmasın diye Kadir Has Üniversitesi demiyorum), Hürriyet İK ve asıl
Hürriyet Kampüs sebebiyle, daha doğrusu sayesinde, gençlerle haşır nesir
olduğumdan beri tekrarlayıp duruyorum:
Bugünün gençlerini anlayamazsınız.
Aptal yahut anlayışsız olduğunuzdan değil;
anlayabilmek için gerekli kavramları haiz olmadığınızdan; aynı dili
konuşmadığınız ve düşünce kalıplarınız tamamen farklı olduğundan; yani aynı
dünyada ve aynı zamanda yaşasanız da, ayrı dünyaların ve ayrı çağların
insanları olduğunuz için. (Aynı ‘tür’ olmadığınız için diyesim var.)
Bak gene ifade edemiyordum işte!
Eskiden kuşaklar arası çatışma diye bir şey vardı.
Bugün yok. Neden? Çünkü eskiden anneler ve kızlar, babalar ve oğullar birbirine
benzerdi. Bir nesilden diğerine farklar azdı, farklılaşma-değişim yavaş yavaş
olurdu. Çocuklar çok benzedikleri ana-babalarına farklarını, bağımsızlıklarını,
kişiliklerini kabul ettirebilmek için mücadele hatta kavga etmek zorundaydı.
Dünya değiştikçe, değişim hızlandıkça; bilgi,
teknoloji, bilim, fikir ve asıl kültür alanında yaşanan değişim giderek daha
hızlı ve güçlü olunca; yani dün ile bugün ve dolayısıyla kuşaklar arasındaki
fark (gap diyorlar galiba şimdi) giderek büyüyünce haliyle gizli ve sinsi kuşak
çatışması mesela 68 Olayları olarak patladı. Gençler, ana babalarına
kendilerini anlatamadılar çünkü, değişmeyen, değişmekten korkan, değişmemekte
direnen eskiler, onları anlamaya hazır değildiler, anlayacak altyapı ve eğilime
sahip değildiler.
Bugün artık hiç değiller.
Aydın denilenler ise, anlayabildikleri kadarını
ifade edecek kelimeleri bulmakta zorlanıyorlar.
Her zaman olduğu gibi, bugünün gençlerinin
kendilerini anlatabilmek için, anlatacak, kitap yazacak, hoca olacak, kürsüye
çıkacak, siyasete atılacak yaşa gelmelerini beklemek gerek… diyeceğim ama,
dünya o kadar değişti ki, bugünün gençleri o yaşlara geldiklerinde artık
onların dünyasında belki de kitap, üniversite, kürsü, hükümet kalmayacak.
Bugün artık, kuşak çatışması yaşanmıyor. Çünkü bugünün gençleri ana-babalarından yüzde 5, 10, 50 farklı değiller. ‘Farklı’ bile değiller. Bambaşkalar, hiç alakaları yok.
Tamamen yeni bir dünyada
yaşıyorlar.
Zaten dikkat edin bakın, gençlerin ana-babalarıyla
yarışmak, onları aşmak, onlardan farklı-bağımsız bireyler olduklarını ispat
(hatta kendilerini onlara beğendirmek) gibi bir gayretleri, bir dertleri
yooooook!
Siz, onları dünyaya getiren, büyüten, besleyen,
ihtiyaçlarını karşılayan, internet bağlantılarını, akıllı telefonlarını,
markalı blucinlerini temin eden ve (madem ki doğurdunuz, doğmayı onlar mı
istedi?) temin etmekle mükellef; ama çok sevdikleri, ama bayıldıkları, saygıda
kusur etmeseler de öyle gözlerinde büyütmedikleri ana-babalarsınız. Size
adınızla hitap etme eğilimleri, ‘fıstığım’, ‘babişim’ demeleri bundan.
Çocuklarınızın üstünde öyle vehmettiğiniz gibi bir
takım haklara sahip değilsiniz.
Ana-baba olarak yaptıklarınızı en iyisinden ‘doğal’
ve hatta ‘göreviniz’ olarak görüyorlar.
Özetle, eniştemin (nasılsa çocuklara lafımızı
dinletemeyeceğiz, bari) ‘kendimizi
ezdirmeyelim’ dediği gibi; çocuklarınıza hükmetme hevesinizi unutun.
Onları anlamadığınızı söylemekten de vazgeçin,
anlayamazsınız.
Onlar da (ana-babaları olan 68-78 kuşağından bir
farkları da burada zaten) anlaşılmak, kendilerini kabul ettirmek derdinde
değiller zaten, iplerinde bile değil, ‘rahat
bırakın yeter’…
Anlamaya değil tanımaya
çalışın. Değiştirmeye (düzeltmek ne kelime) değil, oldukları gibi kabul etmeye çalışın.
Yani rahat bırakın ve saygı duyun yeter.
Zaten bu dünya artık sizin değil, onların dünyası.
Müzedeki yerinizi alın...
Dipnot: Bu
yazıya oturduğumda niyetim, okumakta olduğum ve ‘insanların önyargıyla ya saf ya terörist damgası vurdukları 21.yy’ın
isyankâr gençleri’ üzerine bir kitaptan söz etmekti. Ağız ishali dediğim işte
budur. Bir daha sefere artık.
Hürriyet-İK, 15.6.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder