İnsan ne
kadar yükselirse, o kadar faziletli ve alçak gönüllü olmalı.
(Hayır, politika yazmama kararım değişmedi.
Günlük hayattan ve çalışma hayatından söz edeceğim.)
Halbuki,
özellikle bizim gibi sosyal ve kültürel açıdan gelişemeyen toplumlarda,
yükselmekle karakter arasında genellikle düz değil aksine ters korelasyon söz
konusu. Üstelik bir değil, birden çok.
Bir defa
genellikle yükselmenin bizde yetenekle/ bilgiyle / birikimle alakası yoktur.
Yönettiğinden
daha az yetenekli / bilgili / tecrübeli yönetici çok.
Tabii bu
şartlarda yükselebilmek için yeteri kadar alçak veya alçalmaya mütemayil
olmakta fayda vardır.
Bu yolla
yükselenler, geldikleri yeri hak ettiklerine ve doldurduklarına kendilerini
inandırırlarsa, egoları şişmeye başlar. Olmayan alçak gönüllülüklerinden eser
kalmaz.
Yok eğer
meslekî yetenek-yeterlilik dışı sebeplerle oturtuldukları koltuğu hak
etmediklerinin ve dolduramadıklarının (ve herkesin de bu gerçeği gördüğünün)
farkındaysalar; bu sefer de patrona, unvana, bürolarının büyüklüğüne,
koltuklarının yüksekliğine, makam araçlarının markasına sığınırlar. Daha
donanımlı olan astlarının altında kalmamak ve kendilerini kabul ettirebilmek
için afra tafra ve pislik yaparlar. Olmayan faziletlerinden eser kalmaz.
*
Abartıyorum,
evet.
Ama
söylediklerimin doğru olduğunu siz de biliyorsunuz.
*
Unvandan söz
etmişken…
Pek çok yeni
mezun, çalışma hayatına ‘uzman’ ya da ‘koordinatör’ olarak başlıyor.
Gazetelerde
‘köşe yazarı’, televizyonlarda ‘programcı-sunucu’ olarak işe alındıkları gibi.
Öyle
şirketler, öyle servisler biliyorum ki, direktör-müdür-şef ve … ofis boydan
ibaret.
‘Peki
kardeşim burada işi kim yapıyor?’ diye sorasınız gelir.
Bu ‘unvan enflasyonu’nda (maaş veremedik
unvan verelim diyen patronlar ve insan kaynakları kadar) ‘taytıl’ meraklısı çalışanların da kabahati büyük.
Özlük işleri
şefi >> personel müdürü >> insan kaynakları direktörü >>
yetenek yönetimi koordinatörü…
Ne kadar
üfürük olursa olsun, bütün bu unvanlar ‘başı
çeken, yöneten, idare eden’ demeye geliyor neticede.
Ama artık
çalışanlar ‘idare edilecek’ bir ‘kaynak’ değil ki. (*)
Sizin
göreviniz de artık ‘başı çekmek,
yönetmek, idare etmek’ değil yahut bundan ibaret değil.
Ama
koltuğunuzu koruyabilmek için gözünüz patrondan başkasını görmüyorsa; dünyanın,
insanların, ilişki modellerinin değiştiğini nasıl göreceksiniz?
Dilinizi
sadece yalakalık için (yanlışlıkla taharet için diyordum az kaldı)
kullanıyorsanız; bu değişimi ve artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını
patrona, yöneticilere, çalışanlara nasıl anlatacaksınız?
Aklınızı ve
mesainizi sadece koltuğunuzu korumaya, fesada, onun bunun kuyusunu kazmaya,
yerlerini kendinize benzeyen ‘kifayetsiz
muhterisler’le doldurmaya harcıyorsanız;
çalışanlara, şirkete, patrona ne faydanız var ki?
Ama kabahatin
büyüğü sizde değil, size itibar edenlerde.
Hiç biriniz
farkında değilsiniz ama, sizi getireni siz götüreceksiniz. Birlikte
gideceksiniz.
Belki ben
görmeyeceğim ama, doğru insanları doğru yerlere getirecek doğru insanlar doğru
yerlere gelecek bir gün.
Dipnot: Yukarıda
saydığım unvanlara haiz olup fakat bulundukları yere hakkıyla gelmiş, bu görevi
ve aldıkları maaşı hak eden, fayda üretmeye çalışan ve daha da önemlisi insan
kıymeti bilen İK’cılar; çoğunluk olmasanız da, İK cüppenizi çıkarıp karşıma
gelmeseniz de, size saygı duyuyorum. Ben sizi biliyorum. Siz kendinizi
bilirsiniz. Sözüm kendini bilmeyenlere...
(*) Türkiye İnsan Yönetimi Derneği PERYÖN’ün yeni başkanı Sevilay Pezek Yangın, derneğin yayın organı PY’nin son sayısında yayımlanan ve “Sizce şirket çalışanı bir kaynak mı, yoksa kaynağı kullanan bir ‘insan’ mı?” sorusuyla başlayan yazısında bu söylemek istediğimi benden iyi ifade ediyor. Burcu’nun (Özçelik Sözer) bugünkü manşet haberinde de, yan sayfadaki röportajında da İK uzmanları ısrarla “insan’a değer verin!” diyorlar. Bu aynı yöndeki sözler beni çok umutlandırıyor.
(*) Türkiye İnsan Yönetimi Derneği PERYÖN’ün yeni başkanı Sevilay Pezek Yangın, derneğin yayın organı PY’nin son sayısında yayımlanan ve “Sizce şirket çalışanı bir kaynak mı, yoksa kaynağı kullanan bir ‘insan’ mı?” sorusuyla başlayan yazısında bu söylemek istediğimi benden iyi ifade ediyor. Burcu’nun (Özçelik Sözer) bugünkü manşet haberinde de, yan sayfadaki röportajında da İK uzmanları ısrarla “insan’a değer verin!” diyorlar. Bu aynı yöndeki sözler beni çok umutlandırıyor.
Hürriyet-İK, 22.06.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder