4-5 yaşındaki Serdar, evdeki kadınların çamaşır günü fiskoslarından artık ne algıladıysa; bugün, hafıza özürlü Serdar, yarım yüz yıl sonra artık bunun ne kadarını hatırlayabilirse…
Serbesti Caddesi üzerindeki bahçeli kâgir evlerden birinde yaşayan, Yeşilköy’ün eski ama mütevazı ailelerinden birine mensup bir beydi. Gözümün önünde bir siluet var gibi ama, hatırlıyor olmam mümkün değil. Adını çıkarsam da burada söyleyemem.
Bir sabah, traş olmak için banyoya girdiğinde
evdekilere çıkışmış: “Kim değiştirdi
yahu bu aynanın yerini? Neden daha yükseğe astınız, kendimi göremiyorum...”
Aynaya kimse dokunmamış, adamcağızın boyu kısalırmış. Ne menem bir hastalıksa, hangi sendromsa Allah vermesin, acılar içinde büzülüp, ezilip öldüydü yahut da öleceği konuşulduydu.
Ama haftalarca gördüğüm o kâbusu yüz sene de geçse unutmam mümkün değil:
Annem, babam, ablam, annanem, evdeki herkes, herkes
gözümün önünde kısalıyor, ufalıyor, küçülüyor, acılar içinde eğiriliyor, çığlık
çığlığa büğrülüyor; bir tek ben, iki karış boyumla onlara tepeden bakarak,
dehşet ve çaresizlikle seyrediyorum…
*
* *
Uzun bir aradan sonra tekrar rüya görür oldum. Daha
doğrusu, herhalde, uykumun orta yerinde üç dört kere uyanır olunca, hayal meyal
de olsa gördüğüm rüyayı hatırlar oldum.* *
Ve dün gece, çocukluğumdan beri ilk defa, ve umarım bu
kez son defa, çocukluğumun o kâbusu geri geldi. Ama bir remake değil, farklı
bir versiyon, bir uyarlama.
Bu yaştayım. Etrafımda sevdiklerim yok. Sevdiğim,
sevebileceğim kimse yok. Küçücük insanlar. Ve hâla eğrilip büğrülerek, yamulup
çirkinleşerek küçülmeye devam ediyorlar. Üstlerindeki takım elbiselerin,
erkeklerin lacisini taklit eden döpiyeslerin, altlarındaki makam araçlarının,
müdür koltukların içinde ufaldıkça ufalıyorlar. Lâkin öyle acı çeker gibi bir
halleri yok; yüzlerinde güvensiz bir kibir, sahte bir gülümseme; bilakis,
mutlular, halleriyle adeta övünüyorlar.
“Uyan, uyan!
diye dürttü dünyalar güzeli. Uykunda
kahkahalarla gülüyorsun. Hayırdır?”
*
* *
Bir psikanaliste sordum, “Çocukluğunda yaşadığın bir travma olabilir” dedi. Vizitesini
ödemeden çıktım.* *
Bir psikiyatra sordum, diye diye stres dedi,
antidepresan dedi, teşekkür ettim, almayayım.
“İçin aha bu
telve gibi kapkara olmuş. Işık mışık da görünmüyo…” dedi Hasnun Galip
Sokağın köşesindeki falcı kadın.
“Yatmadan bir
saat evvel, bir tutam melisa yaprağıyla bir tutam şerbetçi otunu kaynar suya
atıyorsun…” dedi Doğaner.
“Bunamaya
başladın lan oğlum” dedi Kemal, “bunlar
daha iyi günlerin…”
“Babiş en son
ne zaman izin yaptın? Senin tatilin gelmiş…” dedi kızım.
Köng Zi “Gölgeleri
de uzuyorsa, sizin orada güneş batıyor demektir” dedi de, Çincem zayıf,
anlamadım.
Gene en sağduyulu yorum Allah selamet versin Hayrünisa
Teyze’den geldi: “Kıçın açıkta kalmıştır
oğlum!” dedi.
Hürriyet-İK, 26.10.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder