Gelen yüz binlerce e-postaya tek tek cevap vermeye çalışıyorum, ama bazı konular çok sık soruluyor. Buradan cevap vereyim de bütün okurlarım, yani 40 milyon Türk çalışanı faydalansın, dedim. Gariban çalışan babası olmak kolay değil. Ha bu arada ben de bir yazı çıkarmış olurum.
* Acaba işe gidiş geliş süresi mesaiden sayılır mı?
Ne yazık ki hayır! Ne yazık ki, diyorum
çünkü cevap vermek için düşünürken küçük bir hesap yaptım: Gazeteye gelip
giderken günde asgarî 2 saatim trafikte geçiyor. Bazen 3-3,5 saat de oluyor ama
ortalama 2 diyelim. Haftada 6 gün çalışıyorum, eder sana 12 saat. 4 haftada 48
saat. Demek ki, bu garip, 4 gün çalışmak için artı 1 gün yol yapıyor. Hem
de Türk sürücülerle. Yani mesaiden sayılsa, yıpranma payı da verilse, köşe
olmuştum şimdi.
* Şirket doktoruna gittim, şikayetime ‘kış
deprasyonu’ teşhisi koydu. Neden olur, diye sorunca ‘Bana değil, git İK’ya sor’
diye fırça attı. Niye İK? Anlamadım.
Kış depresyonu (deprEsyon bu arada,
deprAsyon değil) kimi Türk şirketlerinin çalışanlarında görülen bir kronik
mevsim hastalığıdır yavrucuğum. Takvim yılının son 2 ayında depreşir.
Bulimiya nevroza krizine giren yöneticiler, personel çıkarma işini eşekçe
yaptıkları için çalışanların tamamını strese sokarlar. Genelde yılbaşı kazasız
belasız atlatılınca, işten çıkarmalar durulur, ortalık sakinleşir.
* Serdar abi, iyi de ‘bulimiya nevroza’ ne
demektir, ben daha onu bilmiyorum ki!
Sen de çok cahilmişsin be çocuğum. Bu da
Türk şirketlerinde görülen bir kronik mevsim hastalığıdır. Genellikle takvim
yılının son 2 ayında depreşir. Patronun köylüsüydü, müdürün şöförünün kızıydı,
koordinatörün metresiydi derken, 10 ay boyunca plansız-programsız işe alım
yapan şirketler, ‘Patrona Hesap Verme Günü’ yaklaşırken paniğe kapılıp
zayıflama krizine girerler. Rejim yapacak vakit yoktur; artık kusmak, laksatif
kullanmak, her yol mubahtır.
* Şirketler sadece bu hastalık yüzünden mi
tensi…, tenki…, ııı teskinat yaparlar?
Teskinat diye bir laf yoktur, uydurma bi’defa. Hayır, tabii ki şirketler,
yapısal değişiklik, yeniden yapılanma gibi dönemlerde toplu işten çıkarmalara
gidebilirler. Kriz dönemlerinde de, mâliyetleri azaltmak için personel
çıkarılabilir. Tabii bu hak, hukuk ve hakkaniyet (bir de mümkünse sağduyu)
sınırları içinde yapılmalı, çalışanlara ‘yangında kapıya ilk koyulacaklar’
gözüyle bakılmamalı, kalanların motivasyonu sıfırlanmamalı.
* Peki abi işten çıkarma anlamında
kullanılan tensîkat mı, tenkîsat mı, hangisi doğru?
Osmanlıca’da tensîkat (ka uzun
okunur) “1. Düzenlemeler 2. Fazla memuru işten çıkarma”anlamlarına gelir. Tenkîsat
ise “Azaltmalar, indirmeler, eksiltmeler” demektir. Hasılı, işten çıkarma
(özellikle de toplu işten çıkarma) anlamında tenkîsat yanlış değilse de,
tensîkat daha doğrudur. Zaten tensîkat kelimesi ‘sinkaf etme’
fiiline benzediğinden, işten atma konusunda tercih edilmektedir. (Bu arada tenkîsat
ile, ‘kalın bağırsakları su vererek temizleme, yıkama’ anlamına gelen tenkıye
arasındaki benzerlik de tesadüften ibarettir.)
* Serdar abi, ‘Y kuşağı’ lafındaki ‘ye’
yemekten mi geliyo?
Hayır, her ne kadar ‘Ye kuşağı’ diye
okunsa da ve bunlar yeni Türkiye’de yaşayacak ve çalışacak olsalar da, bu bütün
bir neslin ‘yiyici’ olacağı anlamına gelmez. Aralarında yemeyenler de
çıkacaktır. Diye umuyorum…
* Bizim şirkette yemek paydosu 1 saat, ama
ben 15 dakikada yiyorum. Kalan 45 dakika ne oluyor?
Deve oluyor yavrucuğum. Ama sen de onu
mesai saatlerinde kaytardıklarına say. Söylettirme şimdi beni. Twitter,
Facebook, Instagram, sonra internette ayakkabı sitelerinde gezinme, genç yaşına
rağmen yarım saatte bir çişe gitme, günde beş altı çay kahve molası... Hem bana
bak, ne zaman sorsam ‘sigaraya gitti abi’ diyorlar. Sen sigara içmiyorsun ki, ne iş?Hürriyet-İK, 23.11.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder