7 Haziran 2015 Pazar

Neden ‘olmuyor’ acaba?

Şimdi bir sürü laf edeceksiniz. ‘Ohooo, uyan da balığa gidelim, biz bu söylediklerini yıllardır yapıyoruz’ diyeceksiniz, bir takım anlamadığım İngilizce laflar edeceksiniz, ne kadar iyi sonuçlar aldığınızı falan anlatacaksınız.
Zaten en iyi dalgıç da sizsiniz, en güzel filmi de siz çektiniz.

Aferin size.
Üstelik o kadar alçakgönüllüsünüz ki, bu yaptıklarınızı ne duyduk ne gördük…

(Tabii her zamanki gibi, kurumsal şirketlerden değil bizim alaturkalardan söz ediyoruz, ezici çoğunluktan yani.)
Neyse, cahilliğime verin, Amerika’yı yeniden keşfediyor diye gülün, ben gene de söyleyeceğim.

*
CV’sini, Linkedln hesabını incelediniz, referanslarını aradınız, sosyal medyadaki izlerini didik didik ettiniz, iki üç kere de mülakate çağırıp sabrını ve sinirini test ettiniz ve sonunda, genel müdürün karısının kankasının kızını işe aldınız…

Şaka şaka, doğru iş için doğruya en yakın kimse onu bulup işe aldınız. Artık ne kadar doğru tutturduysanız. Maaşta, yan haklarda, çalışma koşullarında ve asıl yapılacak iş hususunda anlaştınız, el sıkıştınız.
Muhteşem bir yöneticisiniz, süper bir İK’cısınız ve ne istediğinizi ve kimi aradığınızı çok iyi biliyordunuz diyelim, bizim gibiler konuşur siz yaparsınız, işe alım sürecini de dört dörtlük yürüttünüz.

Gene de her işe alım bir kumardır, bir zardır, düşeş gelme ihtimali 36’da birdir. Bilgi ve objektivite eksikliği mutlaka olacaktır.
İşe giren personel için de durum aynı. Kendini ne kadar doğru tanıttı? Zaten kendini ne kadar doğru tanıyor? Ne kadar bilinçli, objektif ve doğru karar verdi? Şirketi ne kadar tanıyordu? Kendinden bekleneni ne kadar iyi anladı? vs vs…

Her halükârda, ilk yıllar iki taraf için de bir bilinmezlik, bir deneme, bir tanışma sürecidir.
Ne kadar sürer? İşine göre, kişilere göre, şartlara göre, bir sene, iki sene...

Ben olsam (bakınız yazının giriş bölümü) bu sürenin sonunda çok açık ve dürüst bir ara-bilanço çıkarmak için çalışanı karşıma alırım:
·        Biz seni bu geçen sürede şu şekilde tanıdık, şöyle değerlendirdik. Artıların şunlar, eksilerin bunlar. Şu şu açılardan beklediğimizi, şu şu açılardan beklediğimizden azını / çoğunu bulduk. Yanılıyor da olabiliriz, en azından algımız bu.

·        Şimde seni dinleyelim. Sen de bekliyordun, ne buldun?
Ardından, dışarıdan ve yeni bir göz olarak :

·        Bu sürede yaptığın iş olarak, iş yapma yöntemlerin ve şirketin yöntemleri olarak sence değiştirmemiz, yapmamız gerekenler neler?
Başka şeyler de konuşulur (konuşuluyordur) elbet, uzmanlar daha iyi bilirler.

Bu görüşmenin sonunda, İK ve yönetim (personelle çalışan diğer birimlerin de görüşlerini alarak) yeniden bir durum değerlendirmesi yapmalı, söz konusu personelle yola devam edecek miyiz? edeceksek çalışan doğru yerde ve mevkide midir ? onu farklı bir yerde ve konumda değerlendirebilir miyiz? verdiğimiz ücret (şu kadar sürenin sonunda adam gibi tanımaya başladığımız bu personel için) doğru ücret midir, değiştirmeli miyiz? vs.
Bu değerlendirmenin sonucu, ikinci bir toplantıda gene çalışanla paylaşılmalı. Aynen devam veya bir değişiklik düşünülüyorsa (ki bence maaş, yan haklar ve çalışma koşulları sembolik de olsa mutlaka gözden geçirilmeli), çalışana anlatılmalı, görüşü alınmalı, tepki ve önerilerine göre gerekirse düzeltmeler yapılarak her iki tarafın da içine sinen ve artık daha sağlam ve kalıcı bir işbirliği sürdürülmeli. (Olmadı hemen yollar ayrılmalı.)



Bu safhada İK ve yönetim, personelle ilgili eğitim vb programları yapmalı ve (ne kadarını kendisiyle paylaşacağına karar vererek) çalışanın - bu andaki - olası kariyer planlaması yapılmalı.
*
Tamaaam, peki peki anladık. En güzel mülakatı siz yaptınız, en iyi çalışanı siz kaptınız, en doğru ücreti de siz ödersiniz!
Siz neymişsiniz be ablalar abiler, tamam da…

Siz bu kadar süper, yaptığınız işler de mükemmelken, neden bir türlü ‘olmuyor’ acaba?

*
*  *

Kimi (aslında hemen bütün) İK’cılara sorumdur
Hanidir aklımda bu soru: İK’cılar, mesela gazete söz konusuyla benim gibi bir muhabirden, bir meşrubat fabrikasıysa bir pazarlama çalışanından, bir bankaysa veznedeki personelden… hasılı İK’cılan neden diğer çalışanlardan daha çok ‘şirketin sahibi’ olsunlar ki? Arkadaşım sen neden bu şirketin ‘benden çok sahibi’ olasın ki? Neden böyle bir vehim sahibisin? Bu senin bana bakışını, benimle ilişkilerini olumsuz etkiliyor, farkında mısın?

 
Hürriyet-İK, 07.06.2015
 
 
 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder