Bir İK zirvesine konuşmacı olarak davet edildim. (1) Ana tema ‘zorlu yollardan yıldızlara ulaşmak’tı. Nedense aklıma Antoine de Saint-Exupéry’nin Küçük Prens’i geldi. (2)
Küçük Prens 145 milyondan fazla satmış bir kült eserdir. Bence bir çocuk masalı değil, büyüklere masaldır, çocukça bir masal.
*
Tabii konuşma daha uzundu ama burada kitabı bir iki cümleyle
özetleyeyim, sonra İK ile ilgili çıkarımlar yapmaya çalışacağım.
Yazar bir pilottur. Uçağı arızalanınca mecburî çöle inmiştir. Yanında
tuhaf giyimli bir küçük çocuk belirir. Çocuk pilottan kendisine ‘bir koyun çizmesini’ ister. Ancak
endişelidir, koyun çok ot yer mi (çünkü benim yaşadığım yer çok küçük),
dikenine rağmen benim gülümü yer mi? diye sorar. Sonra, farklı bir dünyadan
geldiğini, burada büyüyüp gezegeni ele geçirmemesi için baobop ağaçlarının
fidelerini söktüğünü anlatır. Kendini beğenmiş bir gülü vardır ama onu çok sevmektedir,
bıraktığı için pişmandır. Dünyaya kadar yaptığı yolculukta, farklı gezegenlerde
karşılaştığı tuhaf insanları anlatır. Gezegenine, gülüne geri dönmek
istemektedir. Ama bedenini geri götüremeyeceğini düşünür. Bu yüzden kendini bir
yılana sokturarak bedenen ölmeye karar verir. Kitabın son bölümünde bu olayın
üzerinden 6 yıl geçmiştir, yazar, uçağı tamir edip evine dönmüştür. Ama Küçük
Prens’i unutamaz. Her gece gökyüzüne bakar, küçük dostunun ona hangi yıldızdan
gülümsediğini bilmediği için, Küçük Prens’in söylediği gibi, bütün yıldızlar
ona gülümser. Ve her gece kendi kendine aynı soruyu sorar: “Evrenin bilmediğimiz bir köşesinde, hiç
görmediğimiz bir koyun, bir gülü yedi mi, yemedi mi?” Siz de aynı şeyi
yapın, der okurlarına, “Hiçbir büyük
insan bunun ne kadar önemli olduğunu asla anlayamaz…”
Küçük Prens ve onun anlattıklarından hareketle pilot, insanların
davranışları ve insan ilişkileri hakkında felsefî yorumlar yaparlar. Bu
hikayeyi ve bu yorumları insan kaynaklarına uygularsanız aşağı yukarı şunlar
söylenebilir:
* Büyükler sizi asla zevk alarak, severek yapacağınız işlere
yönlendirmezler. Sizi, kendi kafalarındaki kalıba sokmaya çalışırlar. Oysa siz,
severek çalıştığınızda çok daha yaratıcı ve verimli olursunuz.
* Hepimiz aslında küçücük dünyamızda tek başımayızdır, bir koyuna yani
bir dosta ihtiyacımız vardır. Ancak ‘her
koyunun kendi bacağından asıldığı’ bir toplumda, gerçek dostluklar azdır.
Hele hele çalışanların birbiriyle rekabete zorlandığı, liyakate değil, sadakate
önem verilen alaturka şirketlerde…
* Hepimizin kafasında kalıplar vardır: ‘Uslu durursan’ lafı bir kalıptır mesela. Çocuklar, bir şeyleri hak
etmek için ‘uslu durmalı’dırlar. Ki büyüyünce de, bazı şeylere hak kazanmak
için uslu durmak gerektiğini unutmasınlar. Büyükler akıllı ama asıl uslu
çocukları severler. Her dediklerini yapacak ve fazla soru sormayacak çocukları…
* Büyük insanlar ön yargılıdır, şekilcidir. İşin özüne değil, dış
görünüşe önem verirler. Maddecidir büyükler, kalıplarla düşünürler, dış
görünüşe çok önem verirler. İşini iyi yapanlara değil, göz boyamayı bilen
sahtekarlara itibar ederler.
* Erişilemeyecek mutluluklar insanı mutsuz eder. Tutulamayacak hedefler,
gerçekçi hedeflere erişilmesini de engeller.
* Kral, Küçük Prens’e “Kişinin
kendini yargılaması başkasını yargılamasından çok daha zordur” der. Hayatın
her alanında doğrudur.
* Küçük Prens’in rastladığı kendini beğenmiş adam sadece övgüleri duymak
istemektedir. Değil eleştirilmeye, övgü dışında bir laf edilmesine bile
tahammülü yoktur. Çalışanları olsa, hepsini yalakalardan seçerdi mutlaka…
* Çoğu zaman neyi niye yaptığımızı unuturuz. Ya rutine düşeriz, çalışmak
bir alışkanlık haline gelir. Sevmeden, verimsiz çalışırız. Ya da yolumuzu
şaşırır ve misyonumuza ihanet ederiz.
* Kimi insanlar iç dünyalarının, ruhlarının fakirliğini parayla, malla,
güçle, iktidarla kapatmak isterler. Bu insanlık fukaralarının, çalışanları
insan olarak görmesi mümkün mü?
* Bazen, dünya değişir, bazı işlerin anlamı kalmaz, ama biz değişimi
fark etmeyiz yahut yaptığımız işi sorgulamayız.
* Kimi yöneticiler kimin ne iş yaptığını, işin nasıl yapıldığını, hatta
çalıştıkları şirketin ne iş yaptığını bile doğru dürüst bilmezler.
* (Bir tepenin zirvesine çıkan Küçük Prens’in de gördüğü gibi) Yükseğe
çıktıkça tabiat sertleşir, insan yalnızlaşır. Etrafında sadece söylediklerini
bir aksiseda gibi tekrarlayıp duran insanlar toplaşır.
* Kendini şirketin bir parçası gibi görenler, yaptıkları işi daha çok
sahiplenirler. Çalışanları dışlarsanız, yalnızlaştırırsanız, şirkete
bağlılıklarını kaybederler ve ‘ne kadar ekmek o kadar köfte’ moduna girerler.
* Umutsuz, gelecek umudu kalmayan insan mutsuzdur, heyecanı kaybolur.
İnsanların umutlarını kırmayın. Aksine, onların şirketin geleceğine ve
kendilerinin şirketteki geleceklerine inanmalarını sağlayın.
* Rahatı yerinde olan yönetici çalışanların sıkıntısını anlamaz.
Ayrıcalıklarınızın sizi çalışanlardan koparmasına izin vermeyin. Patrona
yakınsınız diye, çalışanları ‘patronun
malına ve parasına kast eden parazitler’ gibi görmeye başlayan
yöneticilerden olmayın.
* Yöneticilere, sorulara doğru cevap versinler, sorunlara çare
üretsinler diye para verirler. Henüz sorulmamış sorulara doğru cevap verenlere
ve henüz ortaya çıkmamış sorunlara çare bulanlara ise ‘lider’ derler, daha da çok para verirler. Ama hiç biri şu en can
alıcı soruya cevap veremez: “Evrenin
bilmediğimiz bir köşesinde, hiç görmediğiniz o koyun, o gülü yedi mi, yemedi
mi?” Sorunuz yanlışsa, sorun zannettiğiniz şey aslında önemsizse…
vereceğiniz cevabın da bir anlamı kalmaz.
*
Bir Amerikan esprisi vardır:
‘Bir gazeteciyle bir spermin
ortak noktası nedir?’ (Amerikalılar, gazeteci için değil, başka bir
meslek için sorarlar bu soruyu ama, biz gazeteci diyelim.)
‘İkisinin de insan olma ihtimali
milyonda birdir!’
Hem yönetici, hem insan olunabilir. İK’cı herkesten daha ‘insan’ olmak zorundadır.
Bir zamanlar çocuk olduğunuzu hatırlayın ve… lütfen çalışanın
arkasındaki insanı görün!
*
Saint-Ex, bu kitabı ‘büyüklerin
içindeki çocuğa’ ithaf etmiştir. Onun için Küçük Prens’i çocuklara değil, asıl büyüklere okutmak gerekir.
Böylece belki ‘büyüklerimiz’
de ‘büyük insanlar’ olarak
doğmadıklarını, ‘bir zamanlar bir çocuk
olduklarını’ hatırlarlar.
Konuyu İK’ya bağlamak için ‘Büyüklerimiz
belki bir zamanlar bizim gibi birer çalışan olduklarını hatırlarlar’ diyecektim
ama vazgeçtim.
Son anda hatırlardım ki, onlar çalışma hayatına müdür olarak yahut
koordinatör olarak başlarlar…
(1) Hay Group Bahar Konuşmaları
(2) Mark Osborne’un ‘The Little Prince’ adlı animasyon filmi çıkacak,
konu belki de ondan gündemde. Bu arada geçenlerde Ankara’da 47 Küçük Prens
koleksiyoncusu bir ortak sergi düzenledi. Ama asıl, bu köşenin hamilerinden Ali Poyrazoğlu’nun ‘Küçük Prens bana
dedi ki’ adlı oyunu ortalığı kasıp kavuruyor. Kürsüye çıkıp sunum yapmadan,
oyunu seyretmeye cesaret edemedim, Ali abiyle mukayese ederim kendime güvenim
kalmaz diye.
Hürriyet-İK, 31.05.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder