Ön-not: İnternet
editörü olsaydım, bu yazıya“Bu araştırma çok kavga çıkarır” gibi bir
gel-gel başlık atardım.
Center for Economic Policy Research
tarafından yayımlanan ‘Din ve Yenilik’ adlı bir makalenin sonucu
gerçekten ilginç:
“Dindarlık ve yenilik arasında
çok açık bir negatif korelasyon mevcut; bireysel seviyede de, toplumsal
seviyede de…”
Yani, dindar bireyler ve toplumlar,
yeniliğe ve inovasyona daha kapalı oluyorlar, diyor kısaca.
*
100 kadar ülkede 400 bin kişilik
(dev) bir denek kitlesiyle araştırmalar yürüten World Values Survey adlı
kuruluş, 1980 ile 2005 arasında 5 kere tekrarlanan bir anket yapmış. Dünya
nüfusunun zengin-fakir yüzde 90’ını temsil eden bir araştırma.
İnsanlara, dinî inançlarını ölçmek
için, dinin emirlerini ne kadar yerine getirdikleri, tanrının ve dinin
hayatlarında ne kadar yer tuttuğu, belli konulardaki inançları ile ilgili bir
dizi sual sorulmuş. Yenilik ve inovasyona açıklar mı, mesafeliler mi, karşılar
mı, bunu ölçmek için de “bilim ve teknoloji sayesinde daha iyi bir dünyada mı
yaşıyoruz?”, “yaratıcı olmak, riske girmek, hayatına heyecan katmak önemli
midir?”, “çocuğunuzun yaratıcı olması, fikren bağımsız olması, fikri takip
sahibi olması sizin için ne kadar önemli?” gibi sualler sorulmuş.
Sonuçta, kendini ‘dindar’
olarak tanımlayan yahut dine hayatında çok önem ve yer veren insanların “bilime
fazla önem veriyoruz, inancı ihmal ediyoruz”, yenilik ve inovasyon etkisiyle
“hayat çok hızlı değişiyor”, “hayalgücünü ve bağımsızlık ruhu çocuklarda teşvik
edilmesi gereken özellikler olmamalı” diye düşünmeleri (ve bu fikirlerini
çocuklarına da aşılamaya çalışmaları) olasılığı çok daha yüksekmiş.
(Bunun için 400 bin kişiyle
görüşmeye gerek var mı, demeyin, bari siz bilime ve araştırmaya değer verin!)
En çok patent alan
ülkeler…
Bunun neticesinde de insanların,
dine ne kadar önem veriyorlarsa teknik kararlarda rasyonel olmayan metodları o
kadar çok tercih ettikleri gözlemlenmiş. Mesela uzmanların alıntı yaptığı
bir diğer araştırmaya göre, bu bireyler “uzmanlara güvenmektense, halkın
görüşüne başvurmayı” yeğliyorlarmış.
(Anayasa değişikliği hakkında görüş
açıklayan hukukçulara “Bu işi bu kadar seviyorsan cübbeni çıkar gel siyaset
meydanına çık, bu iş böyle yapılır” diyen, “Sandık dışındaki her niyet
açık şekilde demokrasiye saldırıdır” diyen Recep Tayyip Erdoğan gibi mi
mesela?)
Araştırma, bu gerçeğin (ne kadar çok
din, o kadar az yenilik ve inovasyon), bireyler gibi toplumlar için de geçerli
olduğunu gösteriyor. Patent sayısı bir ölçü mesela. Nüfus başına alınan
patent sayısı en yüksek olan ülkeler - en az dindar demeyelim ama – dinin,
birey ve toplum üzerindeki etkisinin en düşük olduğu ülkeler.
“Eeee? Ya ABD?” sorusuna, araştırma
yürüten ekipten (Princeton Üniversitesi Ekonomi Profesörü) Roland Bénabou cevap
veriyor: Evet, dünyanın en dindar toplumlarından biri olan ABD aynı zamanda en
çok patent alan ülkelerden biri ama, bu performansı Kaliforniya gibi, teknik
açıdan ufku geniş ve dinin etkisi zayıf bir iki eyalete borçlu.
Bu arada aynı uzmanlar uyarıyor: Bu
araştırmaya bakarak, “Demek ki dindar adayları araştırmacı yapmamak lazım”
şeklindeki bir çıkarım yapmak, son derece haksız ve sakıncalı olurdu. “Ayrıca
doğal ayıklama zaten işliyor: Bilimsel bölümlerde dindar profesör oranı çok
düşük” diyor aynı Prof.
*
Şimdi gelelim en sakıncalı soruya?
Acaba araştırmacılar Yahudiliğin, Hrıstiyanlığın, İslamın ve diğer dinlerin
etkisini ayrı ayrı incelemişler mi?
İncelemişlerdir muhtemelen; aama
belli ki rapora koymaya onlar da cesaret edememişler.
Dip-not: Yukarıdaki
bilgileri gene, aramızda ciddî ve tek yönlü bir ‘intihal ilişkisi’
oluşmaya başlayan, Le Monde ekonomi yazarı meslektaşım Annie Kahn’dan
aldım, hakkını helâl etsin!
Hürriyet-İK,
03.05.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder