(Bugün eski bir yazı okutacağım size. Ekim
2006’da Hürriyet-internette yayımlanmış, ama güncelliğini korumuş bir yazı.)
Gilles Lipotevsky bir
sosyolog. Kitabının adı ‘Paradoksal
mutluluk – Hipertüketim toplumları hakkında bir araştırma’. (Ben adını
böyle tercüme ettim)
Özetle
diyor ki:
(1)
Bir ‘hipertüketim’ toplumuna doğru
gidiyoruz.
(2)
Tüketimle erişilmeye çalışılan refah, gelecek endişesini dengelemeyi amaçlıyor.
(3)
Tüketim çılgınlığının sebebi ekonomik değil, sosyal.
(4) Bu
yüzden işsizliğe ve ekonomik krizlere dirençli...
Yes,
yani bugün biraz ciddi takılıyoruz.
Bu da
bizim ‘teşebbüs aşamasında kalmış aydın’
kompleksimizi gidermek için bulduğumuz bir nevi savunma mekanizması. Arada
katlanacaksınız.
Hani ‘üfürük şeyler yazıyorum ama, istesem...’
ayakları.
Kendime
ispat çabaları.
(Bugüne not: O tarihte daha da gayriciddî şeyler
yazıyormuşum demek ki...)
*
Soru: Hanelerin tüketiminin satınalma
gücünden daha hızlı artmasını nasıl izah ediyorsunuz? (Tüketim nasıl gelirden
daha hızlı artıyor, diyecek...)
Cevap: Paradoksal bir durum olduğu
muhakkak. Gelecek konusundaki endişeleri büyük ama Fransızlar yine de harıl harıl
tüketiyorlar, dahası korkmadan borçlanıyorlar. Çünkü tüketim dinamiği giderek
ekonomik gerekçelerin dışına taşıyor. Aksine, tüketimle ulaşılmaya çalışılan
refah, geleceğe yönelik endişeleri telafi ediyor. Özetle ‘geleneksel’ topluma sırtımızı dönmüş durumdayız. ‘İyi yaşamak’ kitlelerin tutkusu ve
demokratik toplumların nihai hedefi haline geldi. Bu, kapitalizmin yeni bir
evresi, adına ‘hipertüketim toplumu’
diyebiliriz. Bu sarmal bir diğer ‘sosyal
endişe’yi de telafinin yolu: sosyal yalnızlık! Bu anlamda, satın almak bir
tür terapi.
*
Soru: Arzın bollaşması ve yeni
icatlar da tüketmeye, harcamaya yöneltmiyor mu tüketiciyi?
Cevap: Gayet tabii. ‘Konsümerist’ (tüketimci) bir toplumda
yaşayan Fransızlar yeniliğe çok düşkün. Hiper-tüketici yaşadığını hissetmek
için yeni heyecanların peşinde.
*
Sonuç: Kırk yılda kitlesel
tüketim toplumundan ‘yenilik toplumuna’
(Serdar’ın notu: ‘Yenileme toplumu’
diyebilir miyiz buna?) geçtik. Ve ekonomik sistem bu yenileme ihtiyacı karşılıyor.
Mesela yirmi yıl önce, büyük parfüm markaları piyasaya ortalama yedi senede bir
yeni bir ürün sürerdi, bugün her sene bir ürün çıkarıyorlar. Ama dikkat edin,
marketingin gücü sınırsız değil, bu arz bombardımanına rağmen tüketici
inisiyatifi elinde tutuyor. Karşılaştırmayı ve bilinçli seçim yapmayı biliyor.
Tüketici giderek daha bilgili, demek ki giderek daha talepkâr; ürünlerin
kalitesi de yükseliyor. Tüketicinin kontrolü elden kaçırmadığının bir ispatı
da, borçlanmalarının sınırlı kalması.
*
Soru: Bu ortamda, tüketimin işsizlik
ve gelir ile ilgili dalgalanmalara daha dayanıklı olduğunu söylemek hatalı olur
mu?
Cevap: Doğdudur. İnsanlar trafik
sıkışıklığından, plajlardaki kalabalıktan, çirkinleşen şehirlerden, komşuların
gürültüsünden, politikacılardan şikayetçi. Yani ‘özel konfor’ eksikliğinden ziyade, ‘kamusal konfor’ eksikliği insanları rahatsız eden. Bugünün kıskançlığı
maddî değil, manevî zenginliklere yönelik; aşk, güzellik, prestij, başarı...
Bugün siyasî ve dinî beklentiler, tatmin edilmeyen maddî beklentilerden daha
çok düş kırıklığı yaratıyor. Geleneksel toplum düzeninde, kültürel sistem, meşakkatli
(sıkıntılı, zor) günlük yaşam mücadelesinin bir parçasıydı. Bugün durum tam
tersi: Kültürel ve siyasal memnuniyetsizlik büyük, buna karşılık maddî tatmin
imkanları neredeyse sınırsız.
*
Soru: ‘Kendini şımartma’ isteği kalıcı bir fenomen midir?
Cevap: Olabilir. Tüketim toplumu
insanları zayıflattığı, alışkanlık yarattığı gibi, mutluluk da verebilir.
Mesela bireysel ve içsel estetiğe daha bir önem vermek. Son model arabayı
almaktan maksat, komşuyu çatlatmak değil, kendini mutlu etmek. ‘Çünkü ben buna değerim’ diyen meşhur
reklam sloganının modası geçeceğe benzemiyor.
*
Sonuç: Sosyal bariyerler çöktü.
Eskiden işçiler, işçi gibi yer, içer, giyinir, tüketirdi. Bugün böyle bir ayrım
yok. Gelir düzeyi ne olursa olsun, lüks mallara yönelim bunun ispatı.
Hipertüketici eskiden bilmediği bir özgürlük elde etti. Eğer bugünkü
toplumumuzu ‘kırılganlık ve güvensizlik
üreten toplum’ diye tarif ediyorsak, bunun sebep olduğu mutsuzlukları
telafi edecek çareleri de getirdiğini söylemek gerek. Tatminsizlik için çok
sebep olduğu doğru, ama bunları aşmak için bize sunulan fırsatlar da sonsuz.
Neticede, tüketim çılgınlığı böyle süreceğe benzer... başka çılgınlıklar yerini
almazsa eğer!
(Röportaj: Danièle Oliveau, 18.com)
(Röportaj: Danièle Oliveau, 18.com)
*
* *
Bugüne
not: Küreselleşen
dünyada Batı ile Türkiye arasında ‘tüketici-insan
davranışları’açısından pek bir fark kalmadı. 6 yıl sonra tekrar okuduğum bu
röportaj, Türkiye’nin önemli bir kesiminin ‘uyanık gördüğü rüyadan’ uyanmamak için niye her şeye gözünü kapadığını
bir nebze de olsa açıklıyor.
Hürriyet-İK, 06.04.2014
merhaba ben Burak, siteler için yeni bir reklam sistemi kurdum ilgilenirseniz anlatmak isterim.
YanıtlaSilKurduğum sistem sayesinde, siteler reklam verip - reklam yayınlıyor. Ama diğer reklamlar gibi siteyi yavaşlatan veya sitenin tasarımını bozan bir reklam değil, basit bir link reklamı.
Reklam zincirimize katılan tüm sitelerde reklamlar dönüşümlü olarak yayınlanıyor.
site: http://reklam.weburak.net
İlginiz için şimdiden teşekkürlerimi sunuyorum. İyi çalışmalar...
Burak CAN
weburaknet@gmail.com
Edirne