23 Ağustos 2015 Pazar

Neysen o ol, öğrendiğin zaman...

Pindar (İ.Ö. 518-438)
Nietzsche’den bilinir ama, formül çok daha eski bir şaire, Thebaili Pindar’a aittir.

Pindar  (İ.Ö. 518-438) zamanın krallarına, prenslerine hitaben methiyeler yazmıştır. Ama bu şiirlerinde cesaretle, açık yüreklilikle ve dozunu kaçırmadan (yani kelleyi kaptırmadan) çağının muktedirlerine tavsiyelerde bulunmaktan, hatta ders vermekten de kaçınmamıştır.
Siraküza tiranı 1.Hieron’a hitaben yazdığı bir şiirde (Pykhia, 2:72) şöyle der:

Neysen o ol, öğrendiğin zaman...
Bu dizenin anlamı özetle şudur:

Ben, Pindar, sana kim olduğunu öğrettikten sonra; gerçek kimliğini, kişiliğini ortaya koy...
(Böylece Pindar kendini de, bir danışman olarak Hieron’a pazarlamaktadır. Sen muhteşem bir yöneticisin ama, bütün ihtişamını ortaya çıkarmak istiyorsan, atasın şu fakire bi’ kese altın...)

*
Bu aforizmayı iki bin küsur yıl sonra, Nietzsche kullanmış ve meşhur etmiştir.

Nietzsche’nin ağzında ‘neyse o olmak’, vasatlıktan, sıradanlıktan kurtulmak, Güç-istenci’ni ortaya çıkarmak ve Üst-insana dönüşmek demektir. Bu kavram hâlâ çok tartışılır...
Ama boş verin şimdi siz bu felsefî lafları.

Her zaman olduğu gibi, ayağımızı yere basalım ve çalışma hayatına dönelim.
*
Benim muktedirlere methiyeler düzmek gibi bir adetim yoktur, bilirsiniz.

Oysa methedilmeyi hak eden yöneticiler çıktı yol boyu karşıma.
Çalışma hayatında insanları ‘neyse o’ olmaya teşvik etmek gerekir.

Bir defa çalışma hayatını, ofisleri ve özellikle de yönetim kademesini ikiyüzlülükten ve sahtekârlıktan arındırmak için.
Ama asıl, herkesin içindeki gerçek değerleri ortaya çıkarmak için. Çalışanlar, kişiliklerine uygun ve severek yapacakları işlerde daha başarılı olurlar.

İyi yöneticiler, liderler, insanların içindeki bu cevheri ortaya çıkarıp onları tam kapasiteleriyle, tüm yaratıcılıklarıyla değerlendirirler. (Tıpkı iyi eğitmenlerin, öğretmenlerin öğrencileriyle yaptıkları gibi. Bir de Minas gibileri vardır ama eski konulara girmeyelim şimdi.) Çalışanların içlerindeki Güç-istenci’ni olumlu bir dinamiğe dönüştürerek onları Üst-insana dönüştürürler.
Yöneticinin görevi (tıpkı makinaları tam kapasite çalıştırmak, sermayeyi en verimli şekilde işletmek gibi) çalışanlarından en yüksek verimi almaktır.

Bunun yolu da, kimi yöneticilerin ve İK’cıların zannının aksine, insanları kendi kafasındaki dar kalıplara sokmak, insan yönetimini prosedürlerle otomatiğe bağlamaktan değil; çalışanların içindeki enerjiyi ve şevki açığa çıkarmaktan geçer.

Hürriyet-İK, 23.08.2015

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder