18 Haziran 2012 Pazartesi

İşe, çalışanı eşek yerine koymamakla başlayın!

Büyük şirketlerde, çalışanların nabzını tutmak haçan şimdi çok moda.

Bir takım kıymeti kendinden menkul danışmanlık şirketlerine (personele çok görülen) binlerce dolar para veriliyor, yüzyüze ve kantitatif anketler yapılıyor.

Gelen danışman, bizim 30 senede teşhis edip çözemediğimiz sorunlara 2 günde şıp diye vakıf oluyor, reçete bile yazıyor.


Ve ne acıklıdır ki, yönetimler çuvalla para verdik diye bu reçeteleri ciddi ciddi uygulamaya da kalkıyor.


Daha doğrusu bu ‘uzman raporları’ bahane edilerek vidalar sıkılıyor, personel çıkarılıyor, adam kayırılıyor, organizasyon yapısı değiştiriliyor.


Tabii ki genelde, beter etmezse eğer, hiçbir halta yaramıyor.


Ama tepe yöneticiler ve İK departmanları ‘bir şey yapmış gibi' yaptıkları için mutlu oluyorlar.


Modern yöneticiler ya!


Ama ‘aşağıda’ olup bitenden haberleri bile yok.


*


Hubert Landier, Paris-V ve Centrale’de öğretim görevlisi. Uzmanlık alanı çalışma ilişkileri.


Söylendiğine göre ömrü ‘şirketleri gezmekle ve tabanı dinlemekle’ geçiyormuş.


Fransız çalışanların mutsuzluğunun ve yeteri kadar şirkete bağlı, işlerine ‘angaje’ olmamasının sebebi, sanıldığı gibi sadece kâr baskısı ve gelecek kaygısı değil, diyor özetle.
Yöneticilerin de büyük hatası var. Küçük dikkatsizlikler şirkete büyük zarar veriyor.


Mesela, zam politikası adam gibi anlatılmıyor; önemli bilgiler ‘radyo-koridor’dan alınıyor; X nedense her cuma öğleden sonra kaçıyor, ama kimse bir şey demiyor; S’nin annesinin cenazesine şirketin bir yöneticisi bile lütfedip gelmiyor...


Sinek küçük ama bulantı giderek tsunamiye dönüşüyor.


Landier, sorunun Fransızların ‘çalışma hayatı kültürü’nde yattığını söylüyor. Akdeniz ülkesi Fransa’da patron-yönetici-çalışan arasındaki mesafe, Kuzey ülkelerinden çok daha fazla. Bir defa ücret uçurumu var. Sonra hak uçurumu. Bu farkları her gün, her dakika çalışanın kafasına kakan, gözüne sokan ‘ayrıcalık sembolleri’yle:

Mesela biri güneşin altında otobüs beklerken, diğerinin makam arabası kapıda kliması açık bekliyor. Park yerinde herkesin yeri belli. Bazen giriş kapıları, asansörler bile aynı. Şirkette her ‘kast’ın kendi yemek salonu var; en azından oturacağı masa belli. Tepe yönetici öyle her önüne gelene ‘Günaydın!’ demiyor elbet. Yahut toplantıya 2 saat geç girmeyi ve özür dahi dilememeyi makamının verdiği bir hak olarak görebiliyor.

*


Ama Landier uyarıyor: Zaman değişti. Eskiden, şirket kapısından bir kez çıktı mı, farklı ‘kast’lara mensup insanlar, farklı dünyalarda yaşıyorlardı. “Bugün genç mühendisle genç mavi yakalı aynı şekilde giyiniyor, aynı grubun parçalarını dinliyor, aynı sosyal medyayı paylaşıyor... Eskiden doğal karşılanan ve tahammül edilen kimi farklar, bugün isyana sebep olabiliyor...


Ücret uçurumu ve tepe yöneticilerin fahiş gelirleri de böyle.


“Çalışanlar iş ve gelir güvencesine karşılık, bu farklara eyvallah diyorlardı. Tıptı feodal düzende köylünün, karnının doyması ve can güvenliğinin sağlanması karşılığında asiller sınıfına eyvallah demesi gibi. Bu dönem kapandı. Artık bugün yüksek ücret alanların, şirketin ve çalışanların değil, sadece kendi menfaatlerinin derdinde olduğu algısı yaygın.”


Ve Landier diyor ki “Çalışanın kendini şirketine bağlı hissetmesi için bugün bir numaralı kural, saygı gördüğüne inanması”.


Biz daha bu konuda Fransa seviyesine bile gelmediğimiz için, ben de işe ‘çalışanı eşek yerine koymamakla’ başlamayı öneriyorum.



*
* *

Anti-sözlük

Bu arada, Samuel Marckett imzalı, Haftasonunu Beklerken: Şirketin Anti-sözlüğü’nden de bir iki alıntı...


Acil: Aslında çok geç


CV: Yalan reklam


Etik: Çalışanlarını ‘üzülerek kovan’ şirketlerin ahlâk anlayışı


Haftasonu: Haftanın, cuma sabahından pazartesi akşamına kadar süren ve ‘hazırlık’, ‘gerçek anlamda hafta sonu’ ve ‘yeniden işe adapte olma’ şeklinde üç safhadan oluşan günleri


Konsensüs: Kimsenin menfaatine zarar vermediği için herkesi mutlu eden çare


Maaş zammı: Kime yapıldığına göre değişen, bazen ‘çok geç ve yetersiz’ bazen ‘gereksiz ve fahiş’ ücret artışı


Yeni: Tehlikeli

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder