25 Haziran 2012 Pazartesi

Maço kültürü değil dümdüz...



Bugün Hürriyet İK’nın kapak konusu şirketlerin beklenen büyük depreme hazır(SIZ)lığı.

22 Ocak 2010’da bu köşede ‘Tatsız bir konu’ başlığıyla yine depremden söz etmiştim.

“Herkes bu konuda, görevi ihmal kesin de, üstelik İNSANLIK SUÇU işlemekte (...) Peki işlenmekte olan bu soykırım suçunda (çünkü belki de 100 bin, 200 bin insanın öleceğini bile bile en küçük bir önlem almamak, çoluk çocuk bu insanları göz göre göre ölüme göndermek, görevi ihmal filan değil, resmen soykırım suçudur) en büyük suçlu kim biliyor musunuz? BASIN! Konu tatsız, konu yeteri kadar seksi ve magazine gelir değil; insanların ‘Aman şimdi nereden çıktı bu!’ diye okumaktan kaçınacakları bir konu. Şimdi ne gereği var durup dururken!..” demiştim. (1)

Üstünden iki buçuk yıl geçti. Hiç birşey yapılmadı.

Belki de son kez bu ‘tatsız’ konuyu manşetimize taşımaya karar verdik.

Basın olarak vazifemizi yapalım, yarın vicdanımız rahat olsun.

Bakalım patronların vicdanı var mıymış?

*

Gelelim bugünkü konumuza...

Burada hemen her hafta bir kitaptan, bir makaleden söz ediyorum. Eleştiren çok . Sıkılmadığınızı umarım.

Jean Lacouture, yakınlarda ölen İspanyol-Fransız aydını Jorge Semprun’un ‘çifte yeteneğe’ sahip olduğunu söylüyordu:

Bir gazeteci olarak gerçekleri yansıtma ve bir romancı olarak yaratma yeteneği.

Görüp-yansıtmak ve hayal edip-yansıtmak.

Ancak birincisine gücüm yetiyor, o da yarım yamalak.

Kusura bakmayın!

*

Bu kez Boys dont’t cry! Les Coûts de la domination masculine (Erkekler ağlamaz - Erkek egemenliğinin bedeli yahut maliyeti) adlı bir araştırmadan söz edeceğim. (2)

Özetle:

- Erkek egemenliğinin olumsuz etkileri öncelikle kadınlar üzerinde görülse de, erkeklere de zarar verdiği gözden kaçmamalı.

- Tehlikeli araç kullandıkları için ölümlü kazalara daha çok karışmaktan tutun da, sigara ve alkol tüketimi, intihar vb sebeplerle erkekler kadınlardan daha erken ölüyorlar.

- Bu yüzden Anglosakson psikologlar ‘masculine gender role stress’ yani ‘erkek gibi davranmak zorunluluğunun yarattığı baskı’yı ölçen bir ölçek (ah Türkçe ah!) geliştirmişler.

Erkeklik (yiğitlik) kültürünün empoze ettiği sosyal rollere göre hareket etmenin yarattığı baskıyı ölçmek için yani.

Kitabın yazarları diyorlar ki:

Ve sonuçta bu yaygın maço kültürünü (aslında kültür değil kültürsüzlük ve maço kültürü filan değil dümdüz öküzlük, ayılık, ama bir köşe yazısında böyle demek yakışık almaz şimdi) ...

Ve sonuçta bu yaygın maço kültürünü, diyorduk, topluma empoze eden gürûha dahil erkekler, sık sık bu kültürün bireysel kurbanları oluyorlar.

Yani paradoksal bir şekilde, yaygın maço kültür(süzlüğ)ünü topluma zorla kabul ettirenler, bundan kendileri fayda değil zarar görüyorlar.

Tutamayacağım kendimi...

Arkadaşlar, ayılığın bedelini sadece kadınlar değil, ayılar da dahil bütün toplum ödüyor yani.

*

Louis-Georges Tin, bu kitaptan söz ettiği ve sağ olsun beni de beslediği makalesinde, Batı toplumlarının 2.Dünya Savaşı ile 1974 petrol krizi arasında yaşadığı hızlı kalkınmanın, kadınların çalışma hayatına katılmasıyla mümkün olduğunu hatırlatıyordu:

“Ataerkil düzeninin kadınlara biçtiği bulaşık, çamaşır, yemek ve çocuktan ibaret toplumsal rolün, ülkenin millî gelirine fazla bir katkısı olmadığı görüldü. Kadın-erkek eşitliği konusunda yaşanan gelişme, kadınların çalışma hayatına girmesine ve modern toplumları zenginleştirmesine olanak sağladı. Artık ispata gerek yok ama yeteri kadar tekrarlanmadığı için bir kere daha hatırlatmakta yarar var: Cinsiyet ayrımcılığı dünyayı fakirleştiriyor!” (3)

Toplumda yaygın maçoluğa dinî bahane ve baskılar da eklenince...

Türkiye zenginleştim sanarak fakirleşiyor!


(1)
http://serdardevrim-ik.blogspot.com/2012/04/tatsz-bir-konu.html
(2) Delphine Dulong, Christine Guionnet, Erik Neveu (P.U. de Rennes, 2012)
(3) Le Figaro Littéraire, 17 Mayıs 2012



Hürriyet-İK, 24 Haziran 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder