14 Nisan 2012 Cumartesi

Tatsız bir konu

Hazır Haiti'deki deprem faciası konuyu tekrar gündeme getirmiş ve korkularımızı harekete geçirmişken,
İstanbul'da beklenen deprem konusunda en küçük bir hazırlık yapılmadığını birilerinin yüksek sesle söylemesi gerek.
Yapılması gerekenlerle, yapılır gibi yapılanları karşılaştırdığınızda, Ankara'daki hükümetten İstanbul'daki valisine, belediyelerden sivil toplum örgütlerine kadar
(mesela mühendis ve mimar odaları, tabipler birliği gibi örgütlerden bahsediyorum; siyaset yapacaklarına, en az kendi çıkarlarını korudukları kadar bilimsel ve sosyal sorumluluklarını da yerine getirmeleri beklenen sözde sivil örgütlerden)
HERKES bu konuda, görevi ihmal kesin de, üstelik İNSANLIK SUÇU işlemekte.
*
Türk milleti olarak bir meseleyi düşünmediğimiz, aklımıza getirmediğimiz zaman olmayacağına inanmak gibi bir hususiyetimiz var. Ağzımızdan yel alır, üstelik Allah da korursa, düşünmemize, hazırlık yapmamıza gerek kalmaz. Oturup inşallah olmaz diye beklemekle yetiniriz...
Buna hafıza özürlü, buna organizasyon özürlü bir millet oluşumuzu da eklediniz mi, ortaya çıkan tablo bir felaket.
*
Muhtemelen, isim vermeyelim çünkü siyaset yazmamaya söz verdim, 'BİRİLERİ' diyelim şöyle bir mantık yürütüyor:
- Gerçi ilime ve bilime fazla itibar etmiyorum ama
- Diyelim ki bir deprem oldu; bunu engellememiz mümkün değil.
- Ne zaman meydana geleceğini bilmemiz mümkün değil.
- Depremin benim iktidarım döneminde, benim görev sürem içinde olacağı ne malum? Paraları niye sonuçları görülemeyecek, bana oy olarak geri gelmeyecek uzun vadeli tedbirlere yatırayım?
- Deprem olursa, olduğu zaman bakarız!
- Zaten o kargaşada, herkes can derdine düşmüşken, kimsenin aklına 'niye tedbir almadın' demek gelmez; ayrıca gelse ne olacak? Türkiye'de hangi siyasetçi, hangi görevli görevi ihmalden, yahut ölüme sebebiyetten ceza görmüş ki?
- Ayrıca İstanbul'da milyonlarca kaçak ve ruhsatsız bina var, ruhsatlı olsa da sakat bina var; zaten okullar, hastaneler, kamu binaları, yollar ve köprüler Allahlık, hangi birini güçlendireceksin ki?
*
13 Haziran 2008'de Japonya'da meydana gelen ve 6 kişinin öldüğü 7,2 büyüklüğündeki depremle
12 Ocak 2010'da Haiti'de meydana gelen ve 100 bin kişinin öldüğü tahmin edilen (ve Marmara depremi gibi, asla kaç kişinin öldüğü bilinemeyecek olan) 7 büyüklüğündeki deprem arasındaki en önemli FARK, işte bu KAFA'da yatmaktadır.
*
Peki işlenmekte olan bu soykırım suçunda...
(çünkü belki de 100 bin, 200 bin insanın öleceğini bile bile en küçük bir önlem almamak, çoluk çocuk bu insanları göz göre göre ölüme göndermek, görevi ihmal filan değil, resmen soykırım suçudur)
en büyük suçlu kim biliyor musunuz?
BASIN!
Konu tatsız, konu yeteri kadar seksi ve magazine gelir değil;
insanların 'Aman şimdi nereden çıktı bu!' diye okumaktan kaçınacakları bir konu.
Şimdi ne gereği var durup dururken!..
*
O kafa, bu kafa...
Sivil toplum örgütlerimizi ve sokaktaki insanımızı, yani kamuoyunu da ithal yoluyla temin edemediğimize göre,sonuçlarına hep beraber katlanacağız demektir.
Yarın ağlamak yok.
Ağlayacak kadar yaşarsak tabii ki...


Serdar Devrim, Hürriyet-İK 24.01.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder