15 Nisan 2012 Pazar

Ücretleri arttırın!

Aynı konuyu daha önce de işledim galiba.
Muhtemelen yine Fransız ekonomist Jacques Attali'nin ağzından yazdım.
Ama çok önemli ve tam zamanı.
Tekrarlıyorum.
Benim açımdan bütün riskine rağmen...
Fransız L'Express dergisi 'Kriz: Sizin açınızdan ne değişecek?' diye bir dosya yayımladı.
Attali'nin şu sözlerini yöneticilerin, İK yetkililerinin ve bütün çalışanların dikkatle okumasını rica ediyorum.
*
Artık herkes krizin sebebinin ücretlerin katma değer (artı değer) içindeki payının düşmesinin bir sonucu olduğunu kabul ediyor: Gelir yetersiz kaldığı için yerini borçlanma aldı. Ayrıca, istihdam maliyetlerinin düşmesi uluslararası rekabetten galip ayrılmanın anahtar faktörü olsaydı, küreselleşmeden en kârlı çıkan ülkeler Haiti ya da Bangladeş olurdu! Nihayet, ücretlerdeki artışın sebep olacağı bir enflasyonist baskı riski fazlasıyla abartılıyor. Çünkü küreselleşme ve işsizlik zaten ücretler üzerinde ağır bir baskı oluşturuyor...(L'Express, 17-23 Ağustos)
*
Dikkat ederseniz son bir iki yıldır televizyonlarda, radyolarda, gazetelerde kredi kartı reklamından geçilmiyor.
Artık tüketiciler, mal ve hizmet satın almaya değil 'kredi kartı almaya ve borçlanmaya' teşvik ediliyor.
Ucundan bucağından ekonomi okudum ama bu beni ekonomist yapmaz elbette.
Yine de J.D.Rockefeller'in 'İş hayatında başarının en büyük sırrı sağduyudur' dediği gibi...
Bazı şeyleri görmek ve hissetmek için ekonomist olmaya gerek yok, hatta (körlük yarattığı için) olmamakta yarar var.
Ekonomide 'ileriye kaçmak' diye bir laf vardır.
Keza 'geleceği satın almak' diye bir laf vardır.
Bu yolla ileriye kaçan Türk ekonomisi kaç yıllık tüketimi öne çekerek satın aldı bilmiyorum.
İkonoklast uzmanlar 2008-2009 krizinden 'banka kredileri ve kredi kartı harcamalarını kışkırtarak çıkıldığını' söylüyorlar.
BDDK verilerine göre ailelerin borç yükü Mayıs 2008'de 106 milyar TL iken 2011'in ortasında 200 milyar TL'yi geçmiş.
(Bu arada borçlanan sadece bireyler ve aileler değil, Türkiye'nin dış borç stoku da 300 milyar dolar deniliyor.)
Bu durumda, iktidar partisinin ekonomi işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısı ekonomi doktoru Bülent Gedikli'nin ‘Kötü haber veriyorum, dünyada kara bulutlar dolaşmaya başladı. Dünyada kriz olacak, Türkiye de etkilenebilir!’ uyarısının arkasından tedbir olarak vatandaşlara ‘Elinizde  ne varsa tutun, fazla harcamayın, tasarruf edin. Pembe tablo çizmiyoruz, gerçeği konuşuyoruz’ demesi her ne kadar dürüst ise de doğru bir taktik miydi, emin değilim.
(Ekonomi Bakanı bunun üzerine yaptığı bir açıklamayla dümeni doğrultmaya çalıştı. Başbakan ise özellikle emlak sektörünü etkileyecek bir açıklamayla yangına körükle gitti. ‘İsraftan kaçının, bu dönemde lüks ev almayın’ dedi. İnşaatın patronları, canları yansa da 'Başbakan ne söylerse doğru söyler' diye sıyrılmaya çalıştılar. Ama piyasalarda 'Toplu Konut İdaresi'nin (TOKİ) elindeki ucuz konutlar satılamıyor, Başbakanın çıkışının asıl sebebi budur' dedikoduları gezdi.)
*
Yerim bitti, uzatmayayım.
Özetle, reklam sektörünü ve reklamdan geçinen bizleri sıkıntıya sokmamak kaydıyla, tüketiciyi borçlanmaya kışkırtmaktan vazgeçme zamanıdır.
Vatandaşa tasarruflu olması gerektiğini daha usturuplu bir şekilde hatırlatma zamanıdır.
Ve, hükümete ve patronlara Jacques Attali'nin aylardır tekrarladığı şeyi bir kez daha hatırlatma zamanıdır:
Krizi bahane ederek ücretleri kısmaya kalkmayın, ekonomiyi resesyona sokarsınız; aksine ücretleri arttırın!

 
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 28.08.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder