2.500 yöneticiyle bir dizi derinlemesine mülakat yapan çalışma psikoloğu David Bernard, ‘Sonuçta, insanların iktidar ihtiyacının çok farklı dürtülerin sonucu olduğunu gördük’ diyor.
Özetle, 'başkalarını ve olayları etkileme ihtiyacı' ortalamanın üstünde olanların:
- Yüzde 62'si rekabet ruhuyla
- Yüzde 38'inin ise işbirliği ruhuyla davrandığını gözlemlemişler.
Birinci gruptakilerin yani rekabet ve çatışma eğilimlilerin
- Yüzde 83'ünün prestijli bir statü peşinde
İkinci gruptakilerin yani işbirliği eğilimlilerin
- Yüzde 75'inin duygusal kabul (sevilme) peşinde oldukları sonucuna varılmış.
David Bernard ‘Yani, işe alım mülakatlarında da gözlemlediğimiz iki farklı lider tipini böylece teyit etmiş olduk’ diyor:
- Bir yanda görüşlerini empoze etmeye çalışan 'kontrolcüler'
- Öte yanda birleştirmeşe çalışan 'duygucular'.
‘Böylece çok güçlü bir vizyonu olduğu halde bunu zorla kabul ettirme gereğe duymadan insanları projesine inandırıp peşinden sürüklemeyi bilen liderlerin de sırrı anlaşılmış oldu.’
Ancak... çalışma psikoloğunun yorumları bu kadarla kalmıyor:
‘Başkalarını ve olayları etkileme ihtiyacı ortalamanın üstünde olan insanların sadece yüzde 25'i hem GÜÇ İSTİYORUM hem de GÜCÜ KULLANABİLİRİM diyebilir.’
Yani lider olmak istemekle lider olunmuyor.
Yani sadece 4 liderden biri gerçekten lider...
*
Bu arada bir de güçlü bir pozisyonda, iktidar sahibi olmalarına rağmen bunu kullanmamak isteyenler var. Bunlar kim?
‘Bir de böyle bir kategorinin varlığını gözlemledik. Bunlara 'serseri elektronlar' ya da 'bağımsız mizaçlılar' diyoruz. Bunlar da aslında bir tür güç/iktidar peşindeler : işleri kendi yöntemleriyle yönetebilme ve tamamen bağımsız bir şekilde yapma olanağı peşindekiler.’
Otonomi...
Sosyal psikolog Laurent Auzoult, iktidar sarhoşluğuna işte bu sihirli kelimenin sebep olduğunu söylüyor.
İktidar peşinde olanlar, diğerlerini etkilemekten / yönlendirmekten çok, bağımsızlık hayali peşindeler.
David Bernard da bunu teyit ediyor: ‘Güç / iktidar sahibi olmak demek, tekerine çomak sokulmaması, yaptığı her şeyin sonuçlarını kabullenmek ve yaşamak demektir.’
Bu tip mizaçtaki insanlar, sorumlulukları ve iş yükleri ne kadar artarsa, tuhaf gelecek ama, o kadar pozitif duygular yaşamaktadırlar.
‘Güç sahibi insanlar daha çok riske giriyor ve daha iyimser oluyorlar. Ve diğerlerini emirleri altına almaktan çok, olayların gelişimine hükmetme peşindeler.’
Uzmanların vardığı sonuç:
Güç sahiplerinde 'ayılma korkusu' (iktidarını kaybetme, paylaşma korkusu) en az 'daha da sarhoş olma' (iktidarını arttırma) arzusu kadar güçlü. (Kaynak: Le Figaro, 3 Ekim 2011)
*
Bu arada psikanalist Hélène Vecchiali de iktidar düşkünlerini ikiye ayırıyor:
1-Kendi hakkında çok yüksek bir hükme sahip olan ama bunu gerçekten 'bir şeyleri değiştirmek için' harekete geçirenler
2-İktidar arzusu her şeyin önüne geçenler.
Uzatmayacağım, bu ikinci gruptakilerin bir 'fasit daire'ye kapıldıklarını ve giderek daha çok iktidar veya iktidar göstergesi istediklerini de anlatıyor aynı uzman:
‘Ama bunun, iktidar sahibine de bedeli ağır. Gücünü giderek daha gaddarca kullanmaya başlayan, şirket yöneticisi olsun devlet yöneticisi olsun, muktadir giderek yalnızlaşmaya mahkumdur. Kaygılarından kurtulmak maksatlı hiperaktifliği çevresini yorar. Ve, bir noktadan itibaren, onun iktidara değil, iktidarın ona sahip olduğunu kendisinin dışında herkes bilecektir.’ (Kaynak: Aynı haber)
*
İçimde bir şey, 2012'nin şirket yönetiminden devlet yönetimine kadar zor bir yıl olacağını ve iktidar-muktedir kavramlarının çok konuşulacağı bir yıl olacağını söylüyor. Yılın ilk gününde bu tatsız yazıya cesaret etmem bundandır.
Hepinize sağlıklı, afiyetli, mutlu ve başarılı bir yıl diliyorum.
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 01.01.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder