Deprem öldürmez, mantalite öldürür
Japonya'nın başına gelen faciadan herkes farklı bir sonuç çıkaracaktır.
Bizim dışımızda herkes tabii ki.
Nükleer santralde patlama olduğu gün, ‘Nükleere bakışımızda bir değişiklik yok’ diyen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, mesela, yöneticilikte erken konuşmanın (ve tabii hareket etmenin) affedilmez bir hata olduğunu görmemekte ısrar edecektir.
Söz konusu patlamayı ‘O zaman evimize tüp gaz da sokmayalım’ şeklinde yorumlayan Başbakan kendini haklı görmeye devam edecektir.
(Nükleerden bahsedecek değilim. Son derece cahilim bu konuda. - Bu benim hiç bilmediğim bir konuda yazmadığım anlamına gelmez. Yoksa dükkanı kapamam gerekirdi. -
Zaten aklı başında kimsenin, uzun süre, nükleer lafını ağzına bile almaması gerekir artık. Bizatihi bir tehlike olan nükleer santralleri deprem bölgesinde inşa etmenin ne demek olduğunu gördük.Ja-pon-ya-da-bi-le!)
*
Biz, ders almamakla da yetinmeyeceğiz...
Daha kötüsünü yapacağız:
Yanlış sonuçlar da çıkaracağız.
Mesela, Japonya'da yaşanan faciaya bakarak, ‘Gördünüz mü? Dünyada depreme karşı en hazırlıklı ve donanımlı ülke hangisi? Japonya. Ee, ne oldu?’ diyeceğiz.
Zaten hiçbir hazırlık yapmıyorduk, fıstık gibi bir bahane daha üreteceğiz.
*
Bir taksi şoförünün bu faciadan çıkardığı sonucu da aktarayım size.
Muhtemelen bu 'bakış açısı' (kafa yapısı) Ankara'da da yaygındır.
‘Abi ne koyun gibi milletmiş bu Japonlar ya! Su almak için nasıl saatlerce sessiz sessiz sırada bekliyorlar gördün mü? Herşeyi devletten bekliyorlar. Bizim millet anasının gözüdür abi, çakaldır çakaaal. Kendi işini kendi görür. Hatırlıyor musun, Yalova'da trafiği düzenleyen sopalı gençleri?’
İşi önce Allah'a, sonra ömrü (Japonlar'a koyun derken) kendi bacağından asılmakla geçmiş halka emanet edeceğiz.
*
Oysa Japonya'da yaşanan facia, göreceksiniz, Haiti'deki depremden, Endonezya'daki tsunamiden çok daha fazla iz bırakacak.
Çünkü 'batı tarzı yaşamı' vuran ve sorgulatan bir faciadır bu.
Kimse fakirliği, çarpık yapılaşmayı, halkın cehaletini ve arkaik inançlarını bahane edemeyecek.
Teknik ve teknolojik açıdan dünyanın en ileri ve en hazır ülkesinin düştüğü bu durum, insanları 'tabiat-teknoloji' ilişkisini bir kere daha düşünmeye zorlayacak.
Soğukkanlılıkla ve metodik düşünme, sağduyuyla değerlendirme ve ders çıkarma alışkanlığı ve kültürü olan insanlardan söz ediyorum tabii ki.
*
1 Kasım 1755'de Lizbon'u yerlebir eden ve en az 50 bin insanın canını alan (yine 9 şiddetindeki) deprem, tsunami ve yangın, Batı dünyasında silinmeyen izler bırakmıştı.
Candide'de Voltaire, bilime sınırsız bir inanç ve güven duyan Leibniz'in aptallığa veren iyimserliğini alaya alır.
Batılı aydınlar, 250 yıl sonra 'bilimin ve teknolojinin sınırlarını' bir kere daha irdeleyecekler ve tabiat karşısında gerekli 'alçakgönüllülük şartını' hatırlayacaklar.
Ve - batıyı batı yapan fark budur - 'madem ki işimiz Allah'a kaldı' diye oturup bekleyeceklerine;
ve 'olduğu zaman düşünürüz' diye topu taca atacaklarına...
ve 'ağzından yel alsın' diye sorgulayanı susturacaklarına;
Ders çıkaracaklardır.
Bizimse, kimseden - facialardan bile - alacak dersiniz yok!
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 20.03.2011
Sağlam paylaşımlarınız beni hergün bu siteye ziyaret etmeye zorluyor . Hurda demir olarak teşekkür eder ve paylaşımlarınızın devamını bekleriz .
YanıtlaSil