15 Nisan 2012 Pazar

Kurban ve koyun

Bugün Kurban Bayramı'nın birinci günü.
Türk basınının sevimsiz geleneklerinden birine daha uyarak bir 'bayram yazısı' denemesi yapalım.
Serdar'ın bayram yazısı ne kadar 'bayramlık' olursa artık...
*
Bu sabah yataktan kalktıklarında acaba bayramda çalışmayan şanslı insanların aklından ne geçti?
Dindar insanlar ile 'diğerleri' (bunların mutlaka 'dinsiz' olması gerekmez; din, hayatlarında bir yaşam biçimi, bir referans ya da
ön planda bir kriter olmayan insanlar olması kâfî) Kurban Bayramı'nı aynı duygularla idrak etmiyorlardır herhalde.
Kurban kavramı bile farklı bir kere.
Kimine göre 'sevaba girmek, Allah'ın sevgisini kazanmak için' bir hayvan kesmek, kan akıtmak doğal, hatta şart.
Bu grupta, kurban edilecek hayvanın şanslı olduğuna çünkü Cennet'e gideceğine,'Canı acımıyor çünkü Allah adına kurban ediliyor' diye mucizeye inananlar da var; 'Bayramda kurban edilmese zaten mezbahada kesilecekti' diye teselli arayanlar; hatta 'Bakamıyorum, içim acıyor' diye üzülenler de...
Öbür uçtakilere göreyse bu çağdışı bir barbarlık.
Ve ikisinin arasında, dini inancı kurbana inanacak kadar güçlü olmayan, ama, ya gelenektir diye ya da konu komşu ne der diye bu işe kalkışanlar.
(Yani mecazi anlamda... koyunlar!)
Din kitaplarında anlatıldığı üzere, Tanrı, oğlu İsmail'i kurban etmeye hazırlanan Hz.İbrahim'e bir koç indirmiştir.
Kurban Bayramı'nın kaynağı ve meali budur.
Ama bu bayramda en azından, sadece 'büyük erkek evlatlar' değil, herkes dünyaya koyun olarak gelmediğine şükretmeli.
Kurban Bayramı sabahı yataktan kalktıklarında, bir Müslüman ülkede yaşayan her insanın aklından aynı şeyin geçmesi gerekir:
- İyi ki koyun değilmişim!
Belki de bu bayramın 'laik' mesajı da budur! 
Gerçi...
*
Kelimenin gerçek anlamıyla, evet, koyun olmadığımız muhakkak.
Buna şükretmek mi gerekir, üzülmek mi, ayrı bir konu.
Ama mecazî anlamda... ciddi şüphelerim var.
Hesabım doğru ise bu benim, bu köşedeki 124'üncü yazım.
Önceki 123 yazıya göz atanlar, benim aksi kanaatte olduğuma, yani içimizde bayağı bir 'koyunluk' dozu bulunduğuna inandığımı bilirler.
Dünyada olup bitenleri göz ucuyla da olsa takip edenler, bana soruyorlar:
- Sen gazetecisin, bilirsin. Acaba biz de bir gün Ukraynalılar, İspanyollar, Yunanlılar, hatta (niye hatta ise?) Araplar gibi 'Yeter artık!' diye sokağa dökülmeyi öğrenecek miyiz? Bir 'Türk baharı' yaşanacak mı?
Bu tür kışkırmalara cevap vermeye bile tenezzül etmiyorum haliyle.
Biz niye sokağa dökülelim?
Bizde herşey güllük gülistanlık.
Sonra... Türkler'e her gün bahar!
*
O yüzden, ne haddimi aşan ve tehlikeli dinî konularda gezinmek;
ne Türkiye'de yok bir Kürt sorunu varmış, yok sosyal ve siyasal sorunlar giderek derinleşmekteymiş, yok adalet şaibeliymiş, gelir dağılımı berbatmış, insanlar işsizmiş filan gibi tatsız ve 'sözde' konulara değinmek...
En iyisi inananlara iyi bayramlar, inanmayanlara iyi tatiller dileyerek kısa kesmek.
Size şu mubarek günde yapabileceğim en güzel bayram hediyesi de bu olsa gerek!

Serdar Devrim, Hürriyet-İK 06.11.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder