15 Nisan 2012 Pazar

Organizasyon

Hepsi üst üste geliyor...
1- Türkçe zayıf bir dil. Kelime hazinesi yetersiz. Özellikle 'öznel' (sanki bu Türkçe imiş gibi!) kavramlar konusunda.
2- Bir dilde yeni bir kelime, yeni bir terim üretmek için, söz konusu 'şey'in (bu bir alet olabilir, bir canlı olabilir, bir kavram olabilir...) o dilin konuşulduğu coğrafyada 'kullanımda' yahut en azından 'var' olması gerekir.
Türkler niye 'bumerang' için bir isim üretsinler ki, bumerang kullanmıyorlar.
Bilgisayar yahut denizaltı gibi bir iki (talihli) istisna dışında, ismi de ürünle beraber (otomobil, ampul, telefon, banka, kredi, mortgage) ithal ediyoruz.
Bu, özgün üretimimiz olmayan felsefe, sosyoloji, psikoloji, siyaset bilimi gibi alanlarda ihtiyaç duyduğumuz ve ithal ettiğimiz kavramlar ve bu kavramlara verilen isimler için de geçerli.
Buna bir de 'yabancı kelime kullanmak' hastalığımız eklenince...
*
Hakkı Devrim'in teşhisidir:
Türkçe'de 'organisation' kelimesinin karşılığı yoktur.
Teşkilat (Arapça) anlamında değil, sistem (Fransızca) anlamında 'organisation'.
Çünkü biz Türkler'in beynimizde 'organizasyon' diye bir kavram,  organizasyona ihtiyaç duymadığımız için, gelişmemiştir ve biz, olmayan bir kavrama, haliyle, bir isim vermek gereği de hissetmemişiz.
Organizasyon kelimesini de kavramla beraber batıdan ithal etmişiz.
Ve - mesela yine batıdan ithal ettiğimiz - demokrasi kavramını ne kadar doğru algılıyor ve uyguluyorsak, organizasyon kavramını da o kadar algılıyor ve uyguluyoruz.
Demokrasi gibi organizasyon açısından da Türkler... bir facia!
*
Hani övgü zannettiğimiz bir sövgü sözü vardır, bilinçsizce sağda solda kullanırız:
Türk gibi başlamak, İngiliz gibi bitirmek...
Biz, langır langur, ince eleyip sık dokumadan, önünü arkasını araştırmadan, fazla kafa yormadan, ölçüp biçmeden girişiriz. (Girişimci değil, girişgeniz!)
Biz, kervanın yolda düzüleceğine, zaten işin olacağına vardığına inanınız.
Uzmanlarımızın ne yazık ki yeteri kadar incelemediği, genleremize işlemiş göçebeliğimizin kalıntısı olabilir.
(İki konuda araştırma yapacak altyapı ve zamanım olsun isterdim: 1-Göçebeliğimizin olumlu ve olumsuz etkileri. 2-Deyim ve atasözlerinden hareketle Türk kimliği...)
*
Ağzım biraz laf yapıyor ve inandığımı, bana faydası/zararı olur mu diye düşünmeden lank diye söyleyecek kadar aptal olduğum için, beni zaman zaman arama konferanslarına, beyin fırtınalarına, seminerlere davet ederler, ki nefret ederim.
İşi yönetim ve organizasyon olan insanların beyinlerinin işleyiş şekline hep hayret etmişimdir. (Bininci defa söylüyorum: İstisnalar tabii ki vardır!
Milletimizin beyninin (Cioran'ın dediği gibi) bir Kefar Nahum olduğunu görmek beni hem üzer, hem yorar.
İnanılmaz bir karmaşıklık ve düzensizlik...
Bu toplantılarda, dayanamayıp ‘Beyler bir dakika, konumuz bu değil’ yahut ‘Yahu kardeşim bir saattir boş laflar ediyoruz’ demek çok sevimsiz olduğundan (gıcık olanlar bana yeter zaten) artık susmayı tercih ediyorum.
Ve (Amerikalılar'dan öğrenip taklit etmeye çalıştığımız, yöntem ve söylem olarak tamamen tercüme, asla adapte etmeye çalışmadığımız) bu tür arama toplantılarında, sorulması gereken 1 no.lu sorunun ASLA sorulmamasına da hayret ediyorum:
Bir dakika durup düşünelim hanımlar, beyler: Acaba biz bu işi doğru mu yapıyoruz ve daha iyi bir şekilde yapabilir miyiz?
*
Hayır, başımızı öne eğip ya Allah Muhammed dalıyoruz.
Sonra da kafayı duvara vurunca hayret etip, kabahati duvarda buluyoruz.

Serdar Devrim, Hürriyet-İK 24.10.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder