15 Nisan 2012 Pazar

Bakmayın siz ilime bilime

Gelecek, erken kalkanlara aittir-miş.Erkenciler (erken kalkıp güne erken başlayanlar) profesyonel hayatlarını daha iyi yönetiyorlarmış.
Ve mesai saatlerini çalışanların biyolojik saatine göre ayarlamak, şirketlerin menfaatine imiş.
Biyolojist Cristoph Randler'in tezi bu.
Erkenciler, çalışma hayatında diğerlerinden daha şanslılar, diyor.
Çünkü, 'tabii döngü' ile daha uyumlu olmanın ötesinde, 'istatistik açıdan, erkencilerin proaktif davranma olasılıkları daha yüksektir'.
Ayrıca erkenciler daha iyimser, vazife bilinci daha yüksek, daha dengeli ve daha kolay tatmin olan insanlar imiş.
Oysa geç kalkanlar daha akıllı, yaratıcı ve eğlenceli, ama buna karşılık daha karamsar ve asabi insanlar oluyormuş.
Uzman, çeşitli gerekçeler öne sürüyor, ama işin bilimsel değil, pratik yönü bizi ilgilendiren.
Sonuçta özetle diyor ki: Şirketler esneklik göstermeli ve herkesin 'biyolojik saatine göre' mesai yapmasına olanak sağlamalı. Böylece herkes kendinden, şirket de herkesten en iyi verimi alabilir.
Size de mantıklı geldi herhalde bu tez. Uygulaması kolay olmasa da.
Ancak, işin bir de aması var...
Bilimsel tezlere bile (eski bir paşamız gibi bu bile'nin altını çizerek söylüyorum) şüpheyle yaklaşmak lazım.
Mesela, çok eski değil, daha geçen sene yayımlanan bir çalışmanın tezi bunun tam tersi idi.
Gelecek, geç kalkanlara aittir diyordu, Sciences dergisinde yayımlanan bir araştırma.
Burada hareket noktası uykuydu.
Özetle, erken kalkanlarla geç kalkanların akşama kadar performansları eşittir; ama akşamüstü erken kalkanlar yorulur ve verimlilikleri düşer, oysa geç kalkanlar daha dikkatli ve canlı kalırlar:
Erkenciler, gün boyu biriken uyku baskısını günün sonuna doğru geç kalkanlardan daha fazla hissederler ve beyin kapasitelerini en iyi şekilde kullanamaz hale gelirler.
Bu iki tezden hangisine inanacaksınız?
Bizim efsanevi felsefe hocamız gibi (kendisine felsefeyle ilgili bir şey sorduğumuzda - bir lise felsefe hocasına felsefeyle ilgili bir şey sorulması riski daima vardır - cevap vereceğine iki öğrenciye söz verir, söylenen - abuk sabuk - şeyleri ses etmeden dinler, sonra sorunun sahibi münasebetsiz öğrenciye dönerek 'Şimdi bu iki arkadaşının söylediklerini karıştır, ortalamasını al, işte senin sorunun cevabı' derdi...) biz de 'bilimsel gerçek herhalde bu ikisinin ortasında bir yerde' diyelim.

*

Coluche
 Ama şahsi ve mütevazı fikrimi sorarsanız, ben ikinci tezin (bilimsel değil ampirik açıdan) doğruluğuna inanıyorum.
Çalıştığım gazeteye bakıyorum da (muhtemelen siz de kendi kurumunuzda benzer bir manzaraya şahit oluyorsunuzdur)...
Sabah erkenden gelen, önce kendi gazetesini, sonra diğer gazeteleri dikkatle okuyan, işini bitirmeden asla çıkmayan, yaptığı işin hakkını vermeye çalışan (özetle kendine, işine ve çalıştığı kuruma karşı asgari saygıyı gösteren) meslektaşlarım... hadi kimseyi kırmamak için 'üst yönetimin en yüksek iltifatına mazhar olan gazeteciler değildir' demekle yetinelim.
Saat 10'da, 11'de gelip, değil diğerlerini, bir gün önce kendi yaptıkları gazeteyi bile okuma ihtiyacı duymadan güne başlayanlar (ve buna rağmen daha az sorumluluk anlamına gelen daha yüksek görevlelerle taltif edilenler) tarafından da - haliyle - en azından 'egzantrik' hatta biraz da 'aptal' muamelesi görmektedirler.
Bu gözlem ve tecrübelere dayanarak, 'geç kalkıp güne geç başlayanlar' (ki genellikle günü en erken bitirenler de bunlardır) neticede erkencilerden daha akıllı ve daha başarılıdırlar. Erkenciler ise (enayi demek ayıp olur) biraz saf insanlardır.
Çalışan açısından bu böyle.
İşveren açıdan ise, rahmetli Coluche'ün vecizesi her zaman geçerlidir:
Gelecek, çalışanları erken kalkanlara aittir!


Serdar Devrim, Hürriyet-İK 19.12.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder