15 Nisan 2012 Pazar

Askerlik konusunu yeniden düşünelim

İngiltere’de bütçe açığını kapatmak için kesintiye gidilecek. Maliye Bakanı bakanları uyardı: Yüzde 20’ye varan kesintilere hazırlıklı olun.
The Guardian gazetesinin deneyimli yazarlarından Simon Jenkins 9 Haziran’da şöyle yazdı: ‘Savunmayı (savunma bütçesini) kesin derim. Ufak parçalar alın demiyorum. 45 milyarın tamamını da kesin gitsin diyorum. (...) Çok uzaktaki savaşlarda askerlerin ölmesinin ve bando marş çalarken ürpermemizin ötesinde, kara, deniz ve hava kuvvetleri bize ne sağlıyor? Bu ürperti, okullara harcanan toplam paradan daha fazlası, 45 milyar sterlin eder mi sizce?’
Türkiye’de, bir gazeteci olarak bu soruyu soramaz, böyle bir öneride bulunamazsınız.
Askerî sebep: Türkiye’nin jeopolitik konumu itibariyle savunma ihtiyacı, Kuzey Avrupa’daki bir ada devletinden kat be kat fazla.
Siyasî sebep: Türkiye’nin siyasi konjonktüründe böyle bir öneri sizi derhal ‘kamplardan birinin’ parçası haline getirir.
Hukukî sebep: İngiltere Ceza Hukuku’nda ‘halkı askerlikten soğutmak’ diye bir madde var mı, bilmiyorum. Türkiye’de var.
Bu yüzden, şu kadarını soracağım:
Türkiye’nin sınırlarının savunulması için tek, yahut en iyi seçenek, her yıl yaşları 20 ila 30 arasında değişen birkaç yüz bin genci askere almak mıdır?
Savunma Bakanlığı’nın bütçesi ve bağlı harcamalar belli. Bunun dışındaki harcamaların boyutunu bilmiyoruz. Bu kaynakları (savunma için) en iyi değerlendirme yolu, mevcut sistem midir? Silah altına alınan gençlerin tamamı ‘en verimli şekilde’ kullanılabiliyor mu?
Yani askere alınan gençlere bu süre içinde askerlik eğitimi verilebiliyor mu? Vatan savunması için yeterli hale getirilebiliyorlar mı?
Tabii ki, ‘milli savunma giderleri’ne yukarıdaki kalemlerin dışında, şu kadar yüz bin gencin eğitim ve çalışma hayatından koparılmasının ekonomiye getirdiği maliyeti de eklemek gerekir. Askere gideceklerin ‘bekleme’ maliyeti ne yazık ki hesaplanamaz. Ne de askerlik yükümlülüğünün Türk ekonomisinin uluslararası rekabet gücüne etkisini.
Tamamen ‘İnsan Yönetimi’ açısından soruyorum.
İki dil bilen, lisans ve yüksek lisans yapmış oğlumun çokuluslu bir şirkette sevdiği bir işi vardı. Ama askere gideceği için ayağı hep frendeydi. Şirket de onu yükseltemiyor, yeni görev veremiyordu. İşten ayrıldı, askere gitti. Terhisinden 1-1,5 ay sonra eski şirketine geri döndüğü için çok şanslıydı. Askerliğini yapmadı diye iş bulamayan, bulsa kadrosu yapılmayan yahut hak ettiği göreve getirilmeyen; dönüşte terk ettiği işini bir daha bulamayan büyük bir çoğunluk var.
Oğlum kısa dönem askerlik yaptı. (Tabii can güvenliği ve rahatı yerinde olduğu için biz çok mutluyduk.) 5 aylık askerliğinin 4 ayını kantinde, çay demleyerek ve tost yaparak geçirdi.
Aslında uzatmama gerek yok. Ya kendiniz bunu yaşadınız, yaşıyorsunuz. Ya, erkek kardeşiniz, nişanlınız, eşiniz, yaşadı veya yaşıyor.
Onun için yukarıda sorduklarıma kısa bir öneriyle son vereceğim:
Bu çok önemli konuyu serinkanlılıkla bir kez daha düşünsek!

Serdar Devrim, Hürriyet-İK 20.06.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder