14 Nisan 2012 Cumartesi

Sonsuz şimdi

Geçmiş ve gelecek diye birşey yoktur’ demiş Abraham Cowley ‘yalnızca sonsuz bir şimdi vardır!
Felsefi açıdan bu ifadenin doğruluğu su götürmez.
Leonardo ustanın 'su damlası' metaforuyla ifade ettiği gerçek de budur.
İnsan, geçmişi de geleceği de 'içinde bulunduğu anda' yaşar.
Reklamın dediği gibi, gelecek bir gün geldiğinde, gelecek olmaktan çıkıp 'şimdi'ye dönüşecek.
Günümüz gençliğinin - manasını pek de anlamadan - ağzına sakız ettiği 'carpe diem' yahut Lord Byron'un 'size the day' (günü yakala) düsturu misali...
İzninizle, 2003 başlarında Hürriyet-internette yayımlanan bir yazımdan alıntı yapacağım bugün.
... yolculuğun kendisidir!’ başlıklı bir yazıdan:
*
Baron Edouard-Jean Empain 1970'lerde dünyanın en mutlu insanlarından biriydi. Fransa'nın en zengin ailelerinden birine mensup başarılı bir işadamı, sosyetenin ve medyanın gözbebeği, burnu havada, küstah bir aristokrattı. (Galiba Belçikalı idi, ama Fransa'da yaşıyordu.)
Sonra 1978'de birgün, teroristler tarafından kaçırıldı. Küçük parmağını kesip ailesine gönderdiler. Kendini beğenmiş baronun, salya sümük ağlarken, kendini kaçıranlara yalvarırken çekilmiş video kasedini basına dağıttılar.
Fidye ödendi, Baron serbest kaldı. Ama karısı, çocuklarını alıp gitti. Baron iflas etti. İnsan içine çıkamaz hale geldi. Hayatı yıkıldı.
*
Bu olaydan yıllar sonra, 1993'te, VSD adlı bir dergi, bir zamanların bu gözde milyarderini bulup, röportaj yaptı. Empain, gazeteciye şöyle diyordu:
‘İkinci bir hayat yaşadığım için çok şanslıyım. Artık çok farklı bir insanım. Evet, kaçırılmak ve hayatım yıkılması belki benim için iyi oldu aslında. Eskiden, iyi şeylerin hep ileride olduğunu düşünürdüm. Hep, bir şeylerin peşinden koşar dururdum. Ertesi günkü bir randevu, iki ay sonraki yönetim kurulu toplantısı... Yaşadığım anı fark etmiyordum bile.  Artık geleceğim yok, bugünüm var, şimdim var. Geçen her saat güzel, keyifli. Yaşım 56, bundan sonra değişecek değilim. Kendi kendime soru da sormuyorum. Neysem kabulüm, oyum. Sonra? Sonrası yok. Ama yaşamaktan zevk alıyorum, her anın tadını çıkarıyorum. Nihayet bir bilge oldum galiba... Mutluluk denilen şey, belki de budur!
*
Bir kere daha tekrarlayayım isterseniz...
Mutluluk varılacak yer değil, yolculuğun kendisidir’ derler.
Şimdi, derin bir nefes alın.
Yaşadığınız, nefes aldığınız, sevdiğiniz ve sevildiğiniz için ne kadar şanslı olduğunuzun bilincine varın. Gidip kendinize sevdiğiniz bir müzik kasedi, bir kitap alın, yahut aklınız kalan o kırmızı kazağı... Akşam karınıza bir gül götürün. Bu hafta sonu çocuklarla sinemaya gidin. Paranız mı yok? Olsun. Pazar günü, Boğaz'da bir kahveye oturup çayınızı için... O anı şimdiden düşünün, heyecanlanın...
*
Böyle yazmışım 2003 yılında.
Kendi görüşüme katıldığım nadirdir (!) ama, ne kadar da doğru yazmışım o zaman.
Siz ne diyorsunuz?
Kaçırılmak istenen var mı?

Serdar Devrim, Hürriyet-İK 31.01.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder