Temel Dayı, yumurta işinde benim yanımda çalışırdı.
Ortaköy'deki çiftlik malulleri dükkanında o dururdu.
Allah selamet versin, kendine has bir insandır.
Müşteri ağız alışkanlığıyla 'Yumurta taze mi?' diye sormaya görsün, bizim 'koca Laz'ın tepesi atardı:
- Yok, daazeleri kendime saklayrum. Herkese daaze yumurta verırsem, bayatlarinu kime gömeceem?
Gelene söverdi, gidene söverdi.
O kadar ki, Yenge, küfrederse akşam eve almamakla tehdit ederdi.
Bizimki, kendini bir iki gün zor tutar, homurdanır dururdu.
Ta, elindeki naylon torbadan (o yıllarda çok modaydı) 3-4 tane kiralık video kaset taşan (Temel Dayı'nın tabiriyle) bir 'kari' bizimkine 'Ha sizin tükanda yumurta neye baali?' diye sorup, ucuza kırık yumurta isteyene kadar...
Dayı, kadını bir şekilde kovalar, sonra burnundan soluyarak, patlayacağı anı keyifle bekleyen Serdar'a dönüp yakınırdı:
- Sonra da diiler ki, Temel niye söviii!
Rahatlamak, stres atmak için bu yolu seçmişti; söverdi.
Karısının, bitmez tükenmez sağlık sorunlarını da, daima, 'asaabiyet'e bağlardı.
Baş ağrıları, asaabi.
Diz ağrıları, asaabi.
Hasılı, adını koyamasa da, stresin verdiği zararın bilincindeydi Temel Dayı.
*
Bu bilinç, mücadele etmek için önemli.
Mesela bizimki, son derece stresli bir meslek.
Ne iş yaptığınızı bilemiyorum, belki sizinki de öyledir.
Baş ağrılarımdan şikayet ediyorum. Stres diyorlar.
Midem yanıyor, diyorum. Stres diyorlar.
Uykusuzluk, öyle. Yorgunluk, öyle.
İlacı da yok bunun. Başa çıkmayı öğreneceksiniz.
Ve genelde - abuk sabuk gurular ve kitaplar işe yaramayacağı için - kendi yönteminizi geliştireceksiniz.
Senin bir önerin var mı, derseniz, var.
Gerildiğimi, vücumudumun adrenalin yüklendiğini, ellerimin titremeye, kalbimin çarpmaya başladığını hissettiğim anda, 'Dur bakalım Serdar' diyorum, 'Sen birine, bir şeye sinirlendin. Strese girdin ama hele bi'sor, niye?'
Sebebini bulmaya çalışıyorum. Son dakikalarımı, son saatlerimi geriye doğru aklımdan geçiriyorum. Niye gerildiğimi bulmak için.
Bir sebep bulamazsam, 'Stres yapacak birşey yokmuş, niye geriyorsun kendini' diyorum.
Bir sebep bulursam, bunun aslında gerilmeye değmeyecek kadar aptalca olduğuna şaşıyorum:
'Serdar, sen bu hadiseyi 24 saat sonra / 1 saat sonra / 5 dk sonra... (artık ölçüsü neyse) unutursun. Eh, 1 saat sonra unutacağın bir şey için strese girmeye değer mi?'
İnanın etkili oluyor.
*
Ama stres, tek tek başa çıkabileceğimiz bir afet değil.
Stresi yaratan bizim dışımızda etkenler var.
Batı ülkelerinde artık sıra, çalışanları stresten korumak için şirketlerin alması gereken önlemlere ve bu İK politikalarını desteklemek üzere hükümetlere düşen görevleri tartışmaya geldi.
Varlık sebebi ve tek amacı 'kâr etmek' olan hiçbir kurum, masrafa sebep olacak yahut çalışanın zamanından çalacak değişikliklere, önlemlere Allah için evet demez. Eşyanın tabiatı gereği.
Çalışanların bilinçli beklentisinin yarattığı baskı; rakipler yapıyor, biz de yapmak zorundayız endişesi ve şirket yöneticilerinin, alınacak tedbirlerin aslında şirketin de lehine olduğunu idrak etmesi gerek.
Stres artık böyle bir sorun.
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 07.02.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder